Güncelleme Tarihi:
Daha önce Liverpool Bienali’nde gösterilen ‘Cenneti Sahnelemek’ başlıklı iki kanallı video yerleştirmeniz Türkiye’de ilk kez Dirimart’ta izleyiciyle buluşuyor. Videonuzda dünyevi olanla ruhani olan birlikte, izleyiciyi adeta hipnotize ederek akıyor. Atölyenizden gördüğünüz Haliç manzarası, derme çatma yapılar, gece ve gündüzün sürekli değişip dönüşmesi dünyevi olanı; çok çeşitli kadın figürlerinin zamansız, sonsuz bir mekânda, sabit şekilde devindiği sahne ise ruhani kısmı oluşturuyor. Bu dünyaların sizde yarattığı çağrışım alanları neler?
Videonun üst kuşağında yer alan İstanbul, benim bildiğim, tanıdığım ve yaşadığım Hasköy’den 360 derece dönen bir kamerayla çekildi. Hayatın geçip gitmekte olduğunu ve bunun dünyevi bir döngü olduğunu ifade etmek istedim. Manzarada yer alan İstanbul, çarpık kentleşmeyi yansıtmasına rağmen, benim için büyülü bir yer olmayı sürdürüyor. Sanki, bu çevrenin inşası hâlâ devam etmekte ve bir organizma gibi bitip tükenmez bir değişim içindeki yorgun düşmüş bir İstanbul. Bu üst üste binen manzaralar (tarihi) İplik Fabrikası’nın çatısında çekildi. Videonun alt kısmında ise ebedi dünyada tutsak edilmiş kadınlar topluluğu yer alıyor. Otoriter rejimler, inanç sistemleri ve kadın bedeni üzerinde hak iddia eden güç odakları kadını ahirette de rahat bırakmadılar. Bu videoda sahne alan kadınlar kendilerine yüklenen kimliklerle mücadele ediyor ve neşe içinde isyanlarını sürdürüyorlar.
‘Cenneti Sahnelemek’ odak noktasına kadın bedeni ve ruhu üzerinde tahakküm kuran bir düzeni alıyor. Bu düzen hiç değişmeyecek gibi duruyor. Yoksa hâlâ bir umut var mı? İran’daki Mahsa Amini protestolarının gidişatını nasıl buluyorsunuz?
Her türlü baskıya karşı tepki verecek ve harekete geçecek kadar güçlü insanlar olduğunu görmek çok güzel. İranlılar hayatları pahasına özgürlük talep ediyorlar. İster baskıyla ister kişisel seçim olsun kadının neden örtünmesi gerektiğini başka bir perspektiften tartışmak gerektiğini düşünüyorum. Gelenek ve aile kavramları yeniden masaya yatırılmalı. Türkiye’nin büyük bir yüzleşmenin eşiğinde olduğunu düşünüyorum. LGBT+ aslında bir varlık sorunu olarak toplumsal ve ahlaki değerleri sarsmaya ve yeni tartışmalar açmaya başladı. Özgür ve adil bir toplumda yaşama arzusu hepimizin derinden ihtiyaç duyduğu bir şey. Bütün bunların günlük hayat içinde jestlerimize ve arzularımıza yansıma biçimini araştırıyorum. Neşe benim için önemli bir direnç kaynağı.
İmge, söz, yazı ve hareketi çalışmalarınızda nasıl harmanlıyorsunuz?
Uzun zamandır oluşturduğum imge sözlükleri bazen kelimelerle çatışıyor, bazen kelimeler nosyon ve kavramlarla birleşiyor ve şiddetli çelişkileri sürekli harekete zorlayarak yeni bir beden kapasitesinin ortaya çıkmasını sağlıyor. Bütün bunlar zihnin farklı alanlarının birbiriyle ilişkisi ve beden üzerindeki etkisiyle katlanarak zenginleşiyor. Sonsuz döngü videolar sayısız detayın her seferinde yeniden ve yeniden fark edilmesini sağlıyor. Bu işleri algılamak uzun bir zamanı gerektiriyor. Bu süreç bazen izleyicinin video içinde kaybolmasını gerektiriyor ve sonra izleyicinin bedensel olarak uzaklaşması ile büyük manzaralara dönüşüyor.
Önce üretiminizi gerçekleştiriyor, sonra ortaya çıkan yapıtı anlamlandırıyorsunuz. Üretim aşamasında daha çok edebiyatta kullanılan bilinç akışı tekniğini kullandığınızı söyleyebilir miyiz?
Sanatsal yaratım sürecim birbiri içinde çıkan çeşitli pratiklere dayanıyor. Desenler, bedensel jestleri ve maskeleri ve kostümleri getiriyor ve bütün bunlar büyük manzaralara dönüşüyor. Bir sonraki video ise atölyedeki provalar ve sahne arkası fotoğraflardan artakalan imajların çağırdığı yeni imaj ve hareketlerle şekilleniyor. Yani başlangıçta içerik belli olmasına rağmen kendimi de şaşırtmak için bu süreçlerde değişmeye ve dönüşmeye açık oluyorum. Konu artık konu olmaktan çıkıp çok katmanlı duygular ve sezgilerin yarattığı sürprizlerle dolu hareketli imgelerle sonuçlanıyor. Edebiyat benim için önemli, zihnimi ve hayal gücümü canlı tutmanın bir yolu.
‘Yolcular’ adlı çalışmanız ‘Cenneti Sahnelemek’ ile yan yana sergileniyor. Bu iki çalışmanın ortaklaşa anlattıkları bir hikâye var mı? Videonuzun içindeki mürekkepleri ‘Yolcular’da da görüyoruz...