Doç. Dr. BURCU PELVANOĞLU burcu.pelvanoglu@gmail.com
Oluşturulma Tarihi: Mart 01, 2018 17:38
‘Nejad Devrim: Soyutun İnşası’ sergisi, Türkiye’de soyut resmin ilk kurucusu kabul edilen sanatçının 1949’dan 1980’lerin ortalarına uzanan çalışmalarından bir seçki sunuyor. Devrim’ı büyük usta yapan espasın ahengini yakalamış olması...
“Londra’daki ilk solo sergimi açalı neredeyse 11 yıl olmuş. Aradaki zamanda başka sergiler de olabilirdi ama hiç olmadı. Tüm kanal yolculuklarım tabii ki İngiltere’yi görme bahanesiyleydi. (...) Dünyanın en büyük zırıltı karşıtı ressamı olarak tanımlanabilirdim. Londra’da, İslam dünyası ve Türkiye’nin 20. yüzyıldaki ilk soyut ressamı olarak tanıtıldım. (...) Bu sene Varşova’da kayda değer bir sergim olduğundan kesinlikle hüküm verebilirim ve diyebilirim ki modern sanatın ufku artık Cézanne’ın Sainte-Victoire’ı ve Picasso’nun Côte d’Azur’u ile sınırlı değil. (...) Geçtiğimiz on yıl boyunca katıksız bir soyut (ressam) olduktan sonra (1948-1958) soyut sonrası bir ressam olarak adlandırılabilirim şimdi.” Nejad Devrim, ‘Kanalı Geçmek’, 1960.
Yukarıdaki alıntı, Nejad Devrim’in 1960 yılında Londra’daki Galeri Paris’te açtığı sergisinin broşüründen ve onun tüm dünyasını anlatır nitelikte. Paris Ekolü’nün en önemli temsilcilerinden Devrim, Türkiye’de soyut sanatın ilk kurucusudur. Büyükada’daki Şakir Paşa Konağı’nda başladığı ilk manzaraları ve enteriyörleri itibariyle resmini konstrüktivist bir anlayışla oluşturan sanatçı, daha o dönemlerde konuyu salt bir araç olarak ele almış, ritm ve rengi ise resminin kurucu öğeleri olarak belirlemiştir. Resminin kurucu öğelerinin konstrüksiyon, renk ve ritm olması Devrim’i henüz 1940’ların başında soyut resme yöneltmiştir.
Nejad Devrim’i Paris Ekolü’nün özgün sanatçılarından biri yapan da Türkiye’deki soyut sanat ustalarından, hatta annesi Fahrelnisa Zeid’in resimlerinden ayıran da onun resimlerindeki espasın gücü olmuştur. 1944 yılında Ayasofya’da gerçekleştirdiği çalışmaları sırasında espasın gücünü keşfeden Devrim, Bizans mozaiklerini, kaligrafiyi ve mimari espası resimlerinin içerisinde eritecektir. 2. Dünya Savaşı yıllarında New York’la yarışan Paris sanat ortamında tarzıyla belirleyici olmasının nedeni de aynı şekilde Devrim’in tuvallerinde espasın en kuvvetli eleman olarak varlığıdır.
1953 yılında Jacques Lassaigne’ın önsözünü, George Boudaille’ın ana metnini yazdığı kitapta Nejad’dan şöyle söz edilir: “Onun resimleri sembolizmin yavan estetiğinin sistematik soğukluğuna hiçbir zaman düşmez. Onun tablolarındaki kromatik yoğunluk, kırık ritmler ve formlardaki patlamalar sıradan, akademik kurgular içeren birçok soyut yapıttan farklıdır. Geometrik formlar Nejad’ın resimlerini hiçbir zaman onun düşüncesi dışında değiştirmez. Onun grafizmi görsel bir yazı gibi spontandır. Nejad’ın tuvalini araştırdığımızda formların renkli tuvalin derinliklerine mükemmel bir şekilde yerleştirildiğini görürüz.”
Boudaille’ın belirttiği gibi, Devrim’in resimlerine hiçbir zaman kuru geometri hâkim olmamıştır. Onun resimlerinin temel dayanağı ritmik düzen ve bu düzenin espasla olan ilişkisidir ve bu, sanatçının 1950 sonrası resimlerinde daha da belirginleşir. 1950 sonrası resimlerinde yalınlaşmaya giden Devrim, 1960 sonrasında Doğu kültüründen beslenecektir. Doğu kültürünün etkileri 1970 sonrası resimlerinde tamamen rahat bir fırça ve doygun renklerle çalışmaya başladığı yeni bir dönemi getirecektir.
Galeri Nev’deki ‘
Nejad Devrim: Soyutun İnşası’ sergisi, sanatçının 1949’dan 1980’lerin ortalarına uzanan çalışmalarından bir seçki sunuyor. İzlenmesi gereken bu seçki, bir kez daha şunu gösteriyor: Geometrik, lirik, kaligrafik soyut, genellikle formların arabesk bir düzende, ‘horror vacui’ (boşluk korkusu) ile bir araya getirilmesinin karşısında Devrim’in güçlü, doygun renkleri, yalın, hızlı, ritmik fırçası ve tüm öğelerin espasla ahengi yer alıyor. Nejad’ı büyük usta yapan da espasın ahengini yakalamış olması...
‘Nejad Devrim: Soyutun İnşası’ sergisi 17 Mart’a kadar Galeri Nev İstanbul’da.