Güncelleme Tarihi:
Faruk Duman, ‘Sıcak Sularda Buzdan Bir Yelkenli’nin (Kırmızı Kedi Yayınları) giriş yazısında öyle diyor, Muzaffer Buyrukçu için; mutlaka okunması gereken özlü bir yazı; ‘Buyrukçu’nun komedyası’.
‘Sıcak Sularda Buzdan Bir Yelkenli’yi daha önce okumamıştım; sevgili arkadaşım Çağlayan Çevik iyi ki armağan etti.
Muzaffer Buyrukçu neden gölgede kaldı ya da gölgede bırakıldı? Yine Duman’ın saptayımıyla ‘trajik ölümü’ne kadar Buyrukçu aralıksız çalıştı, öyküleri, günceleri, romanlarıyla bütünüyle kendine özgü bir çizgide yol almışken üstelik. Şüphesiz, edebiyatımızın nankörlüklerinden biri onu önce gölgede bırakmak, git git unutmak.
Buyrukçu’yu yolun başındayken okumuştum, Vedat Günyol salık vermişti. ‘Acı’, ‘Korkunun Parmakları’, ‘Cehennem’... Yeditepe Yayınları, Çan Yayınları; artık her biri hatıra. ‘Acı’da ‘Aydan Gemi Yapanlar’ fabrika işçisi Hasan’la kimsesiz annesi Hacer Hanım’ın bir rüyada mutluluk arayışlarını dile getirir; ‘Semaver’ (Sait Faik) çağrışımlı bu hikâye yürek yakıcıdır. Buyrukçu yolun sonrasında rota değiştirecek, Sait Faik, Sabahattin Ali, Orhan Kemal çizgisine hem bağlı kalacak, hem de bir Buyrukçu öyküsü oluşturacaktır. ‘Cehennem’ (1966) bu anlamda ilk adımdır bence.
Kitaba ad veren ‘Cehennem’le Muzaffer Buyrukçu uzunöyküyü deniyordu: Büroda çalışan küçük memurların -tümü erkek- kendi aralarında konuşmaları, konudan konuya sıçrayarak, hep pervasızca. Cinselliğin öne çıktığı bu konuşmalar, öykü sona erdiğinde, bize bir ortamın ürkütücü dünyasını yansıtır; küçücük hayatlarda küçücük kalmaya yazgılı duyuşlar, hayaller, ülküsüzlükler. Yani hep dar yaşamlar.
Muzaffer Buyrukçu’dan gerçekten unutulmayacak iki öykü: ‘Şarkılar Seni Söyler’ ve ‘Yüzün Yarısı Gece’ (Kırmızı Kedi’nin Buyrukçu toplu eserlerinde yer alıyor). Yıllar önce ‘Yüzün Yarısı Gece’deki zaman yansıtılması üzerine yazmıştım; Buyrukçu’yla son telefon konuşmamız o günlerde. Bizim çok zengin hikâye geleneğimizle artık kimsenin ilgilenmediğinden yakınmıştı.
‘Sıcak Sularda Buzdan Bir Yelkenli’, 1900’ların iyice sonundaki bir Türkiye’nin 2000’lere nasıl yol alacağını, küçücük bir çerçeveden esinlenerek yansıtıyor. Birsen’le Ömer’in evlilik dünyası, sanki hiçbir şey söylemeksizin, bütün bir yurdun sorunlarına açılıyor, yer yer gülmecenin eşliğinde, ama hep çok acı bir yaşama biçimini saptayarak.
Cemal Süreya’nın Buyrukçu için söylediklerini de anımsadım. Değerli Cemal Süreya, onun öykülerinin ‘yerli’liği üzerinde duruyor ve bu öykülerdeki ‘özentisizliğin’ edebiyat çevrelerince handiyse kusur sayılmasına şaşıyordu: “Yenilikçi bulmuyorlar Buyrukçu’yu...” Oysa, Buyrukçu, başta cinsellik, her anlamda sıkışmış insanların dünyasına açılıp gitmiştir. Belki yarının okurları onu daha çok anlayacak, benimseyecek.
Cevdet Kudret’le yıllar...
‘Örnekleriyle Edebiyat Bilgileri’ (Kapı Yayınları) benim için, yeni basımı, mutluluk verici bir kitap oldu. Cevdet Kudret yazarlık yaşamı boyunca hem edebiyatımıza hem yeryüzü edebiyatına sevgisini bu soy araştırma yapıtlarıyla alabildiğine ödemişti. Titiz çalışmasına ilkgençliğimden beri tanıklık ettim: Kılı kırk yarmak tek ölçütüydü.
Şiirden düzyazıya, düzyazının bütün türlerine edebiyatı kavramak, alımlamak yalnızca bir sezişi, duyumsayışı mı gereksinir? Bir yandan da bilgiyle donanmamız gerekmez mi? Cevdet Bey ‘Örneklerle Edebiyat Bilgileri’nde bizi bir bakıma edebiyata yeniden hazırlıyor. Daha önce okuduğumuz, sevdiğimiz bir şiir, onun bilgilendirişiyle yepyeni boyutlar ediniyor ve şairin örtük kalmış emeği birdenbire gözler önüne seriliyor. Elbette düzyazı için de bu uçsuz bucaksız bilgi ediniş söz konusu.
Dahası, Cevdet Kudret, çok geniş bir görüngeden seçtiği örneklerle -Handan İnci’nin belirttiği gibi- edebiyat beğenimize ufuklar açıyor. Bu yapıt, edebiyatseverler için, her zaman, kaçırılmayacak bir fırsattır!