Güncelleme Tarihi:
Her gün yemek yerken, çalışırken, yolda yürürken elimize gelen gereksiz şeyleri çöp kutusuna fırlatıveriyoruz. Peki bu fırlattığımız çöplerin bazılarımızın hayatındaki en önemli şey olduğunu söylesem... Çöpler kamyonlarla çöp adalarına gider. Ardından onlarca kişi dev tepeler oluşturan çöp yığınları içerisinde kokuya aldırmaksızın çalışır, geri dönüştürülmeye en müsait cam, kâğıt, mukavva gibi malzemeleri bulup çıkarırlar. Asya’nın önemli yazarı Hwang Sok-yong Türkçeye çevrilen son romanı ‘Tanıdık Şeyler’de işte bu çöplerin içerisindeki hayatı yani ‘Çiçek Adası’nı anlatıyor.
Şehrin ücra bir mahallesinden gelmiş olan Pörtlek için Çiçek Adası’na alışmak zor. Burada annesiyle birlikte Saçkıran’ın babası Asura’nın emrinde çalışıyorlar. Sabah çok erken başlıyor mesaileri.“İş başlasın” komutuyla 40 küsur toplayıcı normal bir insan boyutundan yüksek olan pisliğin içine akın ediyor. Çiçek Adası’ndaki ilk gününde Pörtlek annesini takip ediyor. Emekleyerek bata çıka çöp yığınının en tepesine kadar sürünerek çıkıyorlar. Pörtlek ve annesinin Çiçek Adası’nda yaşamalarını sağlayan şefleri Asura da onlara yetişiyor. Önce ezilmiş plastik su şişelerini toplayıp sepete atıyorlar. Pörtlek, annesinin toplayamadığı eşyalarla birlikte şefin söylediklerini hatırlayarak onun arkasında bıraktığı yoğurt kapları, makyaj malzemesi kutuları, bir tarafı yırtılmış leğen, teneke kutu, cam şişe, ne varsa toplayarak sepete atıyor.
Çiçek Adası’ndaki yaşamı iki küçük çocuğun gözünden dinliyoruz. Pörtlek ve Saçkıran’ın ilk tanıştıkları andan kardeş oluşlarına giden yolculukları klasik çocukların yaşadığı dostluklara hiç benzemiyor. Şehirdeki çaresizlerin, ötekilerin yani yurtsuzların yurdu haline gelen Çiçek Adası’nda çocuk olmaya zaman yok. Her gün toplanacak binlerce, yüzbinlerce çöp var ve çöp toplayanlar arasında ise kıyasıya rekabet var. Bu adada tökezleyen yaşayamaz.
Hwang bıçak gibi keskin, can acıtan bir konuyu dramatik cümlelerle bezemeden işliyor. Sade ve yalın anlatımı konuyu daha da sert bir şekilde okuyucuya yansıtıyor. Belki de kitabın dramatik atmosferini en net yansıttığı yer Sıska’nın annesinin mırıldandığı şarkı. Pörtlek onu halk şarkısı ‘Arirrang’a benzetse de kadın o melodisiyle aslında hayatını anlatıyor...
“Ne yapsak, ne yapsak, ne yaşayabiliyor ne ölebiliyoruz.
Yavrularımı ne yapsak, ne kalabiliyor ne gidebiliyorlar.”
Gerçekten de bu adada ne yaşanabiliyor ne ölünebiliyor... Eserlerinde sıklıkla yurtsuzluk temasını işleyen Hwang, Güney Kore’de felsefe okumuş, ardından Vietnam Savaşı’nda yer almış. Ülkesinde insan hakları ve demokrasi mücadelesi veren Hwang, uzun yıllar New York ve Berlin’de sürgünde yaşadıktan sonra 1993’te ülkesine dönmesiyle hapse girmiş. 1998’de özel afla salıverilinceye kadar çalışmalarını hapisten sürdüren Hwang’ın en önemli özelliği hem Kuzey Kore’de hem de Güney Kore’de sevilmesi. Bence iki tarafta da sevilmesi tesadüf değil. Fakirliğin, çaresizliğin Kuzey’i, Güney’i yok kanımca. Dehşet verici detayları bile anlatımıyla normalleştiren Hwang, yarattığı atmosfer içerisinde mizahi öğeleri de es geçmiyor. ‘Tanıdık Şeyler’ sakince okunabilen ama bittiği zaman zihinde tokat gibi patlayan bir roman.
Tanıdık Şeyler
Hwang Sok-yong
Doğan Kitap, 2018
Çeviren: S. Göksel Türközü
172 sayfa, 22 TL.