Güncelleme Tarihi:
Osmanlı Devleti’nin kuruluşu meselesi kendi içinde pek çok hikâye ve tartışma içerir. Sonuçta, Ortaçağ Anadolusunda beklenmedik şekilde ve şaşırtıcı sürede temayüz etmiş bir devlet söz konusudur. Onun bu doğuşunu hazırlayan şartlar, tarih ilminin gelişmesine hatta ideolojisine göre de değişerek yorumlanmaktadır. Osmanlı’nın kuruluşu meselesi bir tarih konusu olmaktan öte taraflar arası köklü çatışmaların odağına da oturur. Türkiye içi kültür ve medeniyet tartışmaları ile Avrupa merkezli kültür ve tarih tartışmaları bu tarafın iki eskimez tarafı olagelmiştir. Hele devletin kurucusu kabul edilen Osman Gazi zamanından kalma hakiki bir belge olmadığı düşünüldüğünde bir yığın anakronik bilgi ve mit de devreye girer.
Cemal Kafadar, ‘Osmanlının doğuşu meselesi ve bu meselenin tarih çalışmalarında ele alınış biçimi üzerine mufassal bir tarihçilik denemesi’ne giriştiği ‘İki Cihan Âresi’ adlı kitabında hem geçmiş yaklaşımları eleştirir hem de ezber bozan yorumlar getirir. Evet, Osmanlılar belki özendikleri Romalılar gibi başta hüküm sürdükleri topraklarda kendilerinden öncekiler kadar felsefi inceliklere pek düşkün değillerdir ama iş iktidar yaratmaya ve onu kullanmaya geldiğinde büyük başarı göstermişlerdi. Kafadar’a göre, Osmanlı’nın doğuşu salt gaza ve ganimet kavramıyla açıklanamayacak derecede karmaşıktır. Tıpkı kuruluş günlerinde içinden geçtikleri coğrafya ve zaman süreci gibi.
MUCİZE, ÇOĞULLUKTA SAKLIYDI
Kuruluşun gerçekleştiği Bitinya ve çevresinin koşullarıyla ilk devir Osmanlılarının daha geniş İslami ve Anadolu Türk geleneği çerçevesi içinde birlikte irdelenmesi görüşündedir Kafadar. Bu bağlamda Köprülü dahil olmak üzere kuruluş üzerine çalışan tarihçiler ciddi eleştirilere tabi tutuluyor kitapta. Evet, Osman Gazi, ‘huruç’ ederek ilk adımı atmıştır ama ‘huruç edenin huruç etmeden önceki tarihi hep karanlıktır’. Karşılaştırmalı inceleme yapmaksızın bu karanlığı aşmak imkânsızdır. Ki en başta ‘aşiretçilik’ gibi belirleyici bir kavramın gaza ideolojisi tarafından massedilmesi tıpkı diğer gelişmeler gibi ‘süreç’le ilgilidir. Bu bağlamda kuruluşun dinamikleri adına çok açık başlıklar sunuyor Kafadar.
Yekvarislik, farklı gelenekleri birleştirme becerisi, merkezileşmiş devlet fikri ve mevcut krizleri çözme becerisi Osmanlı Beyliği’ni hızla rakiplerinden ayrıştırmış ve onun yolunu açmıştır. Bu faktörler kuruluşun dikkat edilmemiş dinamikleridir. ‘İki Cihan Âresinde’ kitabında pek çok özgün yorumlarla karşılaşıyoruz. Bunlardan birisi, Osman Gazi’nin rüyasının bir toplum sözleşmesi olarak görülmesidir. Edeb Ali’ye rüya yorumlatılırken Osman bey, hanedanın yükümlülüklerini ifade etmiş olur. Bu bir iktidar rüyasıdır sonuçta. ‘
Osmanlılar ‘kendi mutlak iktidar rüyasının peşinde koşup benzer hülya sahiplerini saf dışı etmek ya da buyruğu altına almak’ta kendilerine özgü başarı sahibi olmuşlardır.
Kuruluş, gerçekleşirken, hiçbir şey tek çizgide ilerlemedi Kafadar’a göre. Tıpkı merkezileşme gibi Diyar-ı Rum’da kurulan son imparatorluk için her şey çok yönlü ve çok sebebe bağlıydı. Zaten mucize de bu çokluk/çoğullukta saklıydı. Gaza ve ganimet ruhunda değil.
İKİ CİHAN ÂRESİNDE
OSMANLI DEVLETİNİN KURULUŞU
Cemal Kafadar
Metis Yayıncılık, 2019
312 sayfa, 34 TL.