Güncelleme Tarihi:
Ferit Edgü’nün yıllar önce yayımlanan, 2016’da ise genişletilmiş baskısıyla yeniden okura sunulan ‘Sözlü / Yazılı’ (YKY) adlı kitabı, söyleşi ve kimi denemelerini bir araya getirir. Bu kitabın yeni baskısının girişine Edgü, önsöz niyetine ‘bir-iki sözcük’ de ekler ve Mağripli yazar Abdelkebir Khatibi’nin, “Bedenimin sözcüklerden oluştuğunu gördüm düşümde” cümlesini hatırlatarak, bunu hiç unutamadığını söyler. Unutamamasının nedeni bu kısacık cümlede kendi yazı yaşamını görebilmesinden şüphesiz. Çünkü Ferit Edgü’nün uzun yazarlık yaşamına baktığımızda görürüz ki bedeni olmasa bile zihni sözcüklerle örülü. Khatibi’nin düşü, yazdıklarıyla bütünleşmek isteyen her yazarı özetler nitelikte elbette fakat Edgü, bu cümlenin özeti değil kendisi haline geldi edebiyatımızda yazdıklarıyla.
Khatibi’yi andıktan sonra ise yazısına şöyle devam ediyor usta kalem: “Yazdıkça diledim ki ben yazdığımdan başka bir şey olmayayım; yazdığım da benden başka bir şey olmasın.” Olmadığını, Ferit Edgü’nün ardında bıraktığı dev külliyattan da görebiliriz rahatlıkla...
Edebiyatımız için 1950 Kuşağı ve o dönemki kırılma hâlâ aşılamamış doruklardan biri olarak yaşamaya devam eder. Edgü de bu kuşağın hediyesi günümüze. ’50 Kuşağı’nın en üretken kalemlerinden biri oldu yazar ve bugün de kalemini bırakmış değil, üretmeye devam ediyor. Yakın zaman önce yeni öykülerini bir araya getirdiği kitabı ‘Yolun Gittiği Yer’ ile okurlarını tekrar selamladı.
Kuşağının karakteristiğini üzerinde taşımasının yanında, kendi karakterini de yaratmış bir yazar Ferit Edgü. Karamsar bir dünyanın, gerçeklikten kaçarak kendi gerçekliğini yaratan bireylerinin iç dünyaları ve iletişimsizliklerini yazan ’50 Kuşağı, ‘hikâye’nin ‘öykü’ye evrilişinin de resmidir bizim için. Edgü de bu bağlamda öykü türünün ismini olmasa bile içeriğini, nasıllığını belirleyenler arasındadır. Dün böyleydi, ne ki bugün de durum farksız değil. ‘Yolun Gittiği Yer’ bunun ispatı niteliğinde.
Yeni öykülerinden olan ‘Dağ’dan bir alıntı, Edgü’nün edebiyatımızda çizdiği yolun özeti gibi: “Dağa tırmanacağım yolu kimseye sormadım. Çok doğal bir şey yaparcasına giyinip kuşanıp yola koyuldum” diyor öyküde yazar. Bu, Edgü’nün öykülerinin de doğasını anlatır nitelikte. Öyküleri, müthiş bir doğallığın ve sadeliğin içinden yakalıyor zirveyi. Hiçbir zorlamaya yazarın ve metnin tahammülü olmadığını fazlasıyla belli ediyorlar. Öylece giyinip yola koyuluyorlar. Okurdan da bu saflığın içinde ve yolda olmanın hazzıyla metinlerde kalmaları bekleniyor.
Bu saf metinlerin içinde ise bir ‘yabancılaşma’ etkisi altında sıkıntılı ruhlar dile geliyor. Varoluşuyla ve yaşamın ta kendisiyle derdi olan sesler, Ferit Edgü’nün her zaman ilgisini çekmişti. Yeni kitabında da bu durum değişmiyor. Zamanlarıysa belirsiz. Dün, şimdi ya da gelecek aynı anda şekillenebiliyor bu metinlerin içinde. Üstelik kısacıklar. Pek çoğunda bir ‘fragman’ edası var. Bunları ‘öykü’ haline getiren Ferit Edgü’nün saf üslubunun kendisi.
FAZLALIK BULAMAZSINIZ
Bu noktayı biraz daha açmakta yarar var... Edgü’nün kaleminden çıkan hiçbir metinde ‘fazlalık’ bulamazsınız. Pek çok düzeyde ele almak mümkün bunu. ‘Fazla’ bir sahne, ‘fazla’ bir cümle, ‘fazla’ bir kelime, hatta hece ya da noktalama işareti. Ayfer Tunç’la Cumhuriyet Kitap için yaptığı söyleşisinde şöyle diyor Edgü: “Yazdıklarımda hiçbir fazlalık olmasın istiyorum.” Bugün arayıp da bulamadığımız, bulmakta zorlandığımız ve klişe tabirle pek çok metin için kullandığımız ‘duruluk’, Edgü metinlerinde yeniden anlam kazanır bu bağlamda. Olmazsa olmazı, elde varıdır Ferit Edgü söz konusu olduğunda fazlalıksız yazı dünyası. Fakat daha da önemlisini, Ayfer Tunç’la yaptığı bu söyleşiden aldığım cümlenin hemen ardından dile getirir yazar: “Fazlalıksız” evet, “Ama hiçbir eksik de olsun istemiyorum” der bu cümlesinin devamında. Sanıyorum Ferit Edgü’den bahsederken ‘fazlalıksız’ kelimesinin biraz ‘eksik’ kalmasının nedeni genelde sonraki saptamayı es geçmemizden kaynaklanıyor. Bu anlamda Ferit Edgü, fazlalıksız nitelemesini de bir başka boyuta taşıyor yazdıklarında.
Bu dile getirilenler bağlamında yeni öykü kitabına yaklaştığımızda da Edgü’nün artık klasiği diyebileceğimiz bu durumdan farklı bir tabloyla karşılaşmıyoruz. Bırakın fazladan bir kelimeyi, fazladan bir noktalama işaretini bile -yine- görmüyoruz. Bilindiği gibi bu türden fazlalıksız metinleri anlatırken genelde şiirle bir kıyaslamaya gidilir. Hatta iyi şiir için denir ki tek bir sözcüğün bile yerinden oynatılamadığı metindir. İşte bu durum tüm Ferit Edgü metinlerinde olduğu gibi ‘Yolun Gittiği Yer’de yer alanlar için de geçerli. Şiir gibi öyküler toplanmış demek istemiyorum ‘Yolun Gittiği Yer’de, öykü gibi öyküler bir arada. Çağrışımlara, yeni duyuşlara, farklı sancılanmalara açık öyküler...
Ferit Edgü ise edebiyatımızda, ustalığını her kelimesinde yeniden ispatlamayı bir görev bilircesine çıtasını en yukarıda tutmayı başaran bir yazar olarak karşımızda. Ve emin olun, yazdığından başka bir şey değil!
FERİT EDGÜ
1936’da İstanbul’da doğan Ferit Edgü, İstanbul Güzel Sanatlar Akademisi’nin son sınıfındayken akademinin yurtdışı sınavını kazanarak Almanya’ya, oradan da Paris’e gitti (1958). Paris’te Academie Feu’da 6 yıl kadar seramik öğrenimi gördü. Sorbonne’da felsefe, Louvre’da sanat tarihi kurslarına devam etti; 1964’te Türkiye’ye döndü. Askerlik görevini yedek subay öğretmen olarak kendisine daha sonra ‘O (Hakkâri’de Bir Mevsim)’ adlı romanı yazdıracak Hakkâri ilinin Pirkanis Köyü’nde ve Beypazarı’nda yaptı (1967).
Bütün yapıtlarında insanın yalnızlığını, yabancılaşma duygusunu, mutsuzluğunu yer yer fantastik bir anlatımla ele alan Edgü, ‘tek bir gerçeğin’ olmadığı görüşünden hareket ederek öykülerinde ‘gerçeği’ çeşitli biçimlerde yansıtmayı denedi. ‘Kaçkınlar’, ‘Bozgun’, ‘Av’ ve Sait Faik Hikâye Armağanı’nı kazandığı ‘Bir Gemide’ adlı kitaplarında bireyin içinde yaşadığı değerler dizgesinden kopukluğundan kaynaklanan felsefi boyutlu bir bunalım izleğini sürdürdü.
1995’te yayımladığı ‘Doğu Öyküleri’ ile Doğu’nun kendisini ne denli etkilediğini, oradaki coğrafi koşulların, insan karakterlerinin imge dünyasını ne denli belirlediğini gösterdi. Birbirini izleyen iki romanı ‘Kimse’ ve ‘O’ ile Türk edebiyatı açısından dikkate değer bir deneyi örnekledi. Bu romanlarında da yine toplumla iletişim kuramayan aydınların yalnızlık acılarını işledi. ‘Kimse’, “Bir yalnızlık destanı” olarak nitelendirildi. ‘Hakkâri’de Bir Mevsim’ adıyla sinemaya da uyarlanan ‘O’ ise aydın-köylü ilişkisine yeni bir yaklaşım getirmenin yanı sıra gerçeğin bir düşe dönüştüğü anlatı, anlatım tekniği ve roman kurgusu bakımından özgün bir yapıt olarak değerlendirildi.
YOLUN GİTTİĞİ YER
Ferit Edgü
Everest Yayınları, 2021
63 sayfa, 29 TL. (Bez ciltli)