Güncelleme Tarihi:
Nazlı Eray’ın ilk öykü kitabı ‘Ah Bayım Ah’ 1976’da yayımlanmıştı galiba. Bilgi Yayınevi’nin yayın yönetmeni Attilâ İlhan. Benim de sık sık Ankara’ya, Bilgi Yayınevi’ne gittiğim gençlik yıllarım. Attilâ Ağbi, Nazlı için, “Birdenbire başka bir hava estirecek” demişti.
‘Ah Bayım Ah’tan iki öyküye çarpılıp kalmıştım. İlki ‘Mösyö Hristo’: Kuledibi’ndeki apartmanın kapıcısı kuş olup uçu-yor, uçup gidiyor... İkincisi ‘Monte Kristo’: Bildiğimiz, ünlü ‘Monte Kristo’,
Nazlı’nın öyküsünde bıkkın, umarsız, sevgisiz bir ev kadınıdır artık... Tam o günlerde tanıdım Nazlı Eray’ı, yakın arkadaş olduk ve sevgili Nazlı bugün de değerli bir dostum.
Geçen zamanda Nazlı Eray’ın birçok eserini okudum; kendine özgü anlatımına, bütünüyle kişisel dünyasına, gerçekçiliği daima düşlemle kaynaştırmasına kapılıp gittim.
Gerçekçiliği düşlemle kaynaştırmasının sebeplerini belki hiçbir zaman çözümleyemedim. Acıyı, kaskatılığı mı yumuşatmak istiyordu? Kimileyin öyle. Kimileyin de gerçekliğin göremediğimiz acı yüzünü ancak Nazlı’nın kaleminden düşlemde görebiliyorduk. Öyküler, romanlar, hatta gazete yazıları: Hepsi birbirine eriyor, birbirini bütünlüyor; Nazlı Eray yıllarda yol alıyordu.
Başlarda, bu yol alış, birbirini yineleyen öyküler, romanlarla örülü sanıldı. Öyle yorumlayan eleştiriler de hatırlıyorum. Oysa yazar, kendi, kişisel dünyasına Mösyö Hristo gibi uçup gitme telaşındaydı. Bu dünyanın özgünlüğü için sessizce didiniyordu.
Şimdi Nazlı’nın son romanı ‘Aşk Yeniden İcat Edilmeli’yi okuyorum (Everest Yayınları). Hemen ilk sayfalardan bir cümleyi alıntılayacağım: “Gençliğim, idolüm, her şey, Caddebostan’da Ege ile konuşmalarım, bana Arthur Rimbaud’yu anlatışı.”
Arthur Rimbaud tamam da, kim bu Ege diyeceksiniz; roman kişilerinden biri mi? Hayır. Ege için Nazlı’nın beş-altı yıl önce yayımlanan anılarına, o çok sevdiğim ‘Bir Rüya Gibi Hatırlıyorum Seni’ye dönmeniz gerekecek, bu anı demetini okumadınızsa okumanız gerekecek. Ege ‘Bir Rüya Gibi Hatırlıyorum Seni’nin başkişisi; işte orada noktalanmamış, bu kez ‘Aşk Yeniden İcat Edilmeli’de anılıyor.
Öyleyken yaşamış bir kişi, anılardaki Ege, şimdi de romandaki kişiye dönüşüyor. Kurmaca, yapıntı, gerçekçilikteki kişi, roman kişisi; öyle sanıyorum ki, bunlar umurunda değil Nazlı Eray’ın. Bütün tasası, derin hüzünlere sonradan kırık bir gülümseyişle bakabilmek...