Güncelleme Tarihi:
Müzikle ilgili ilk anılarınız nelerdi?
Müzikle 11 yaşımda ilgilenmeye başladım. İlk başta davulcu olmak istesem de neyse ki bu ilgi kısa sürede gitara doğru evrildi ve hem ailem hem de o zaman yaşadığımız apartmandaki herkes rahat bir nefes aldı. Mutlu bir çocukluk geçirdim ve hep aklımda dünyayı keşfetme hayali vardı. 12 yaşından itibaren elime geçen her şeyi dinlemeye başladım ve hep çalmak için öğrenmeye gayret ettim. Aşırı disiplinli olarak yaptığım bir şey değildi ama öğrenme süreci hiç durmadı. Sonrasında Berklee College of Music’ten Grammy jürisine seçilmeye, oradan da Spotify’da albümlerimin ve şarkılarımın başarılı olması sonucu dünyanın değişik yerlerindeki insanlara konserler vermeye uzanan bir yolculuğum oldu.
Müzisyen olacağınızı ve kariyerinizi bu doğrultuda sürdüreceğinizi ilk kez ne zaman anladınız?
Profesyonel anlamda Berklee’den burs kazandığımda her şey daha ciddileşti. Daha önce Amerika’da Denison Üniversitesi’nde Ekonomi bölümünden mezun olmuştum. Ekonomi okurken Latin caz gruplarında çalmaya, şarkı yazmaya ve gitara devam ettim. Daha sonra çeşitli endüstrilerde iş deneyimim de oldu ama Berklee fırsatı çıkınca istediğim noktaya geldim. Müzisyen olmasam muhtemelen akademisyen olup ekonomi, psikoloji, tarih veya sanat tarihi alanlarından birine odaklanırdım.
AMERİKA VE AVRUPA KITALARINA BİR SELAM...
‘Migrante’, İspanyolcada göçmen demek... Aslında bu single, üç aşamalı bir projenin ilk bölümü değil mi? Bu projeyi hazırlarken nelerden esinlendiniz, kimlerle çalıştınız?
Projeyi üç bölümde yayımlama fikri nasıl doğdu?
Birincisi, albüm içindeki şarkılar farklı temalar ve stilleri barındırıyor. Şarkıları bu nedenle üç ayrı tema altında sunmayı tercih ettim. İkincisi de verileri incelediğimizde günümüz streaming çağında 10 şarkılık bir albüm yayımladığınızda genelde iki veya üç şarkı dinleniyor. Bu formatla yeni bir strateji oluşturduk.
Şu anda Amerika’da yaşıyorsun ama öncesinde birkaç yıl İspanya’da da kalmışsınız. Ve müziğinizde flamenko, fado, caz, bolero gibi farklı türlerden izler görüyoruz. Yurt dışında edindiğiniz deneyimler müziğinize nasıl yansıyor?
Kendime yakın bulduğum müzik türlerini araştırıp köklerini, anlamlarını ve anlattıkları hikâyeleri keşfetmeyi seviyorum. Özellikle farklı coğrafyaların ve kültürlerin senteziyle ortaya çıkmış flamenko, fado, caz ve bolero gibi türler ilgimi bu yüzden daha çok çekiyor. Bu türlerin ortaya çıktığı ülkelere gidip oradaki insanları anlamak, mümkünse bir süre orada yaşamak, bir müziğin tarihsel kodlarını keşfedip o toplumun yapısını anlamak sırf müzik için değil, bence daha iyi bir insan olmak için de önemli. Diğer yandan bu müzik türlerinde ritm son derece ön planda. İlginç bulduğum şey, bir gitarist olarak benim için ritim en az bir davulcu kadar önemli. Gitar için ritm olarak en ilginç coğrafya da Afrika etkisi nedeniyle Latin Amerika müzikleri. Daha çok armoni ve melodiye dayanan Avrupa müziğiyle bir çelişki oluşturuyor ama benim için daha ilginç ve daha yaratıcı olduğum, kendimi daha iyi ifade ettiğim bir alan.
Edebiyata da özel bir merakınız olduğunu tahmin ediyorum. Sizi çok etkileyen yazar ve şairler kimler?
Gabriel Garcia Marquez, John Steinbeck, Ernest Hemingway, Jose Saramago ve Juan Luis Borges en sevdiğim birkaç yazardan bazıları. Steinbeck ve Hemingway dışındakiler benim için gerçeküstü olayları en güzel ve en sade şekilde anlatabilmeyi temsil ediyor. Ben de bunu zaman zaman şarkı sözlerimde yapıyorum, bu açıdan bana çok ilham veriyorlar. Şairlerden Pablo Neruda, Nicanor Parra, Alfonsina Storni, Gabriela Mistral ve Lorca beni etkileyen önemli isimlerden.
ŞEHRİN AKDENİZ HAVASINDAN DOĞAN BİR ŞARKI...
Yine kısa süre önce yayımlanan Türkçe sözlü şarkınız ‘Uzaklarda’ nasıl ortaya çıktı?
‘Uzaklarda’ birkaç ay önce Valencia’da ortaya çıktı. Bir masterclass için oradayken beklenmedik bir anda yazdım. Şehrin Akdeniz havasından olabilir. Daha sonra üstüne Türkçe sözler yazdım ve en son Amerika’da kaydettik. Şarkıya yön veren Lo-Fi müzik tarzı, caz ve elektronik öğelerin bir karışımı yapılarak, bir şarkıda plaktan çalınıyor hissi yaratılarak oluşturuluyor. Bildiğim kadarıyla ‘Uzaklarda’, Lo-Fi tarzda yapılan ilk Türkçe şarkılardan biri. Bu açıdan da gayet güzel geri dönüşler aldım.
Grammy jürisine seçilen en genç Türk müzisyensiniz. Süreç nasıl işledi?
Uzun bir başvuru sürecinden sonra jüriye kabul edildim. Grammy ödülleri bu jürideki insanların 80 kategoride verdiği oylarla seçiliyor. İlk başta ilk tur oylamaları yapılıyor, burada en çok oy alanlar Grammy adayları arasına giriyor. Sonra kazananı seçmek için ikinci tur oyları veriliyor. Benim için çok öğretici bir deneyim, bu şekilde her sene yüzlerce şarkı dinliyorum. Bu şekilde yeni çıkan şarkıları ve müzik endüstrisindeki trendleri daha yakından takip etme şansım oluyor
Genç müzisyenlerden kimleri takip ediyorsunuz?
Rita Payés son zamanlarda dinlediğim bir vokalist ve tromboncu. Onun dışında Caetano Veloso, Brad Mehldau, Silvía Peréz Cruz, Natalia Lafourcade, Jorge Drexler ve Elis Regina sık sık dinlediğim isimlerden...