Güncelleme Tarihi:
Bize müzikle, akordeonla ilk tanışmanızla ilgili anılarınızdan bahsedebilir misiniz?
Akordeon bizde bir aile hikâyesi, aile geleneği... Çünkü babam öğretmen ve akordeoncu... İlk öğretmenim babam oldu. Müzikle ilk tanışmam dört yaşında akordeon ve bandoneonla oldu. Babam bana müzik yapma zevkini tattırdı. Hayatım akordeon ve bandoneonla yoğruldu. Bunlar dışında piyano ve trombon da çalıyorum. Bu benim mesleğim, tutkum ve hobim. Çalışırken müzik yapıyorum, dinlenirken müzik yapıyorum, tatildeyken müzik yapıyorum. Bu bir bağımlılık... (Gülüyor)
Yoğun bir eğitim süreciniz oldu sanıyorum ve o süreçte caz gibi farklı müzik türleriyle de ilgilenmeye başladınız...
Her tür müzikle ilgilendim genel olarak. Ülkelerin geleneksel müzikleriyle ilgilenirim, her ülkenin müziğini severim. Türkiye’de olsun, Fransa’da olsun, Brezilya’da olsun, dünyadan Roman müzikleri ve geleneksel müzikler... Klasik müziği de severim, her şeyden önce Chopin, Mozart elbette, Bach ve bütün büyük besteciler. Büyük cazcıları da... Ve şanson; her ülkenin şansonunu severim, bunlarla ilgilenirim ancak en çok Fransa’nınki. Fransız şansonu ile ilgilendim, ben de birçok şanson besteledim ve birçok şarkıcıya da eşlik ettim. Mesela Charles Aznavour’a eşlik ettim, aranjmanlarını yaptım. Juliette Gréco’ya da eşlik ettim. Ve müzik tarzım işte tüm bu karşılaşmaların bir meyvesidir.
Peki, Piazzolla ile çalışmanızın kariyerinizdeki en önemli karşılaşmalardan biri olduğunu söyleyebilir miyiz?
Çok müzisyenle karşılaştım hayatımda, ilki babam olmak üzere -öğretmenim olduğunu söylemiştim- birlikte çalıştığım tüm müzisyenler, bunların hepsi çok önemliydi. Ve Astor Piazzolla ile çok ilginç, çok dostane bir ilişkimiz oldu, hiçbir zaman öğretmenim olmadı ama arkadaşım, danışmanım oldu. Ve bana verdiği en önemli tavsiye şuydu: “Bakın ben ülkemin müziği olan tango için çalıştım ve size de akordeonunuzla kendi ülkenizin müzikleriyle -yani Fransa’da, vals, musette- aynı çalışmayı yapmanızı tavsiye ederim.” Bana bunu tavsiye etti ve ben de bestelerimde ve elbette müzikal yolculuğumda bu tavsiyeyi dinledim.
Çok geniş ve renkli, klasikten caza yayılan bir repertuvarınız var...
Evet, evet... Çok geniş bir repertuvarım var ve sanıyorum bu yaşımda -geçen günlerde altmış yedi yaşımı kutladım- tüm gençlik rüyalarımı gerçekleştirmiş bulunuyorum. Ve artık beste yapmaya daha fazla zaman ayırmak, daha fazla müzik yaratmak istiyorum. Her tarzda, sevdiğim tarzlarda müzik yapmak istiyorum ki bu da artık netleşti. Bugün müziğimi tanımlamam istenirse... Bu ne caz, ne klasik, ne folklorik... Ama Galliano’nun müziği olarak tanımlanabilir.
Bu müzikal çeşitliliği yakalamak sizin için zorlu muydu, yoksa doğal bir süreç olarak mı gelişti?
Hayır, müziğe hep çok büyük bir iştahım vardı. Bir yemek davetindesinizdir ve size birçok güzel yemek sunarlar ve hepsini tatmak istersiniz. Hepsi lezzetlidir ve bu size iyi gelir. Mozart da çalmak istedim, tango da, caz da, Brezilya müziği de... Müzikte çok çeşitlilik var, insana iyi gelen, birçok duygu yaratan güzel müzikler.. Ve ne yazık ki kötü müzikler de var. Orta karar. Elektronik, kendini tekrar eden, otellerde, asansörlerde, butiklerde duyduğumuz türden müziklerden hiç hoşlanmıyorum, bunlar çok can sıkıcı.
İstanbul’a daha önce geldiniz, şehir ve dinleyiciler hakkında düşünceniz, izlenimleriniz nedir?
Evet, İstanbul’a geldim. İstanbul çok sevdiğim bir yer. Şehirdeki ambiyansı seviyorum. Hayat dolu... Tüm dükkânlar, küçük esnaf, restoranlar... Burada yani Avrupa’da olandan farklı, çok yoğun bir yaşam var. Bundan keyif alıyorum. Bir seferinde mesela enstrümanımın deri askısında bir sorun vardı ve burada -Fransa’da- yaptıramadım. Çok pahalıydı ve zaten kimse yapmak istemiyordu. İstanbul’da prova günü bana eşlik eden kişiden rica ettim. Bir kunduracıya gitti ve hemen o sabah sorun çözüldü. Hem de yapan kişinin hünerini, işçiliğini yansıtan çok şık bir şekilde... O zaman buradaki yaşam kalitesinin farkını gördüm. Tekrar İstanbul’da olmak için sabırsızlanıyorum. Köklerim Akdeniz’e uzanıyor, anne tarafım sizin oralardan, bunun da etkisi olmalı...
9 Ocak’ta İş Sanat’ta sahneyi Zürih Oda Orkestrası ve Leticia Moreno ile paylaşacaksınız. Duygularınızı öğrenebilir miyiz?
Son olarak, yeni nesilden takip ettiğiniz, beğendiğiniz akordeoncular var mı?
Zaman zaman masterclass’larda tanıdığım, eğittiğim, yönlendirdiğim, cesaretlendirdiğim akordeoncular oluyor. Fransa’da en çok ilgiyle takip ettiğim isimler arasında Daniel Mille ve Vincen Peirani’yi sayabilirim. Gelişimlerini takip etmekten mutluluk duyuyorum çünkü kendilerini geliştirme isteklerinin kaynağındayım. Zamanında Astor’un benim için olduğu gibi, onlar için de ben varım. Onlara yol gösterdim ve şimdi onları hayranlıkla takip ediyorum.
Richard Galliano, Zürih Oda Orkestrası ve Leticia Moreno (keman) 9 Ocak Salı saat 20.30’da İş Sanat’ta.