Güncelleme Tarihi:
Murathan Mungan, benim bildiğim 40 yıldır ‘yeni’. 40 yılı aşmıştır ilk şiirinin, yazısının yayımı ama kitaplarının çıkması, yaygınlaşması, sevilmesi tam o milatta olmuştur, 1980 miladında...
1980: Hayatımız için de şiirimiz, edebiyatımız ve başka şeyler için de bir milat. 1990’larda artık “1980 yüzyılı” demeye başlamıştım. Nedense aklımda hep Yahya Kemal’in Varşova’da 1927’de yazdığı nefis ‘Kar Musikileri’ şiirinin, “Bin yıldan uzun bir gecenin bestesidir bu” dizesiyle.
Yazıyı niye 40 yıl öncesinden başlattım, şunu demek için: Murathan Mungan, kalbi herkesten çok solda, aklı da yolda biri oldu her zaman. Tam da bir ‘çağ geçişi’ olan 1980’de, sanki bir sınırın iki yanında da duruyormuş gibi, ayağının durduğu eski toprakla yeni ayak basacağı yerin arasında belirdi. Birdenbire değil, hayır, belirtisi olan bir belirmeydi bu ve nerdeyse belliydi. Belli olmayan bunun denk düşeceği zamandı, o da 1980 oldu. Ve böylece Mungan, kendini tam da tarihin mi diyelim bir tür ‘talih’in mi, içinde buldu.
‘Ne talihi?’ diyebilirsiniz; yaşama, orada olma, tanık olmanın ötesinde yazıyla, şiirle, sanatla da olsa müdahil olma talihi diyebilirim ben de. Murathan Mungan, -‘Şart mıdır?’ diye sormak lüks olur- bizim gibi ülkelerde edebiyatçının, şairin aynı zamanda ‘aydın’ olma sorumluluğunu da üstlenmiş örnekleri arasındadır. Sıkı bir gelenekten söz ediyorum. Söz alanlardan, ses verenlerden, müdahil olanlardan, Ece Ayhan’ın söylemesiyle, ‘ayağa kalkanlar’dan değil yalnızca, her zaman ‘ayakta ve uyanık’ olanlardan, böyle sıkı bir gelenekten: Nâzım Hikmet’ten başlayıp Yaşar Kemal, Ruhi Su, Aziz Nesin gibi adlarla süren, oradan Murathan Mungan’a dek gelen. Bir ‘toplumsal hafıza’ olma görevini de üstlenen. Ve doğrusu gelenektir, yorumdur, kavramlara da fazla takılmayıp işini icra eyleyen...
İşte onlara her zaman ‘yeni insan’lar diyoruz. Tıpkı ‘sürekli devrim’ gibi ‘sürekli yeni’ olanlar ve kalanlar. 80 öncesi dünya ve Türkiye devrimci hareketlerinin hayli zengin deneyimi ve mirası da hiç kuşkusuz Sosyalist Gerçekçilik ya da Toplumcu Gerçekçilik için yeni bir gelenek oluşturdu. Yeni Toplumculuk ya da Yeni Gerçekçilik olarak adlandırabileceğimiz bu anlayışa şiirden verebileceğimiz örneklerin başında Murathan Mungan gelir, Şükrü Erbaş, küçük İskender, Orhan Alkaya, Akif Kurtuluş, Mahmut Temizyürek, Tuğrul Keskin, Betül Dünder, Cenk Gündoğdu, Şeref Bilsel, Ali Özgür Özkarcı vb. adlarla da süren, tazelenen bir ‘sürekli gelenek’ bu.
Toplumculuğa yeni olanaklar getiren, alan açan, zenginleştiren, onun hep yeni kalmasını sağlayan, Murathan Mungan özelinde Yeni Gerçekçi/Toplumcu şiiri genç kuşaklarla tanıştırıp buluşturan ve içini karton karakterlerle değil bireylerle dolduran bu şiir, ipuçlarını bir başka büyük şairde, Gülten Akın şiirinde vermişti. Toplum-birey kavramlarını bir ikilik olarak değil, bir iç içelik olarak gören bu şiir, kadın özgürlüğünü de ilk dile getiren şiirlerdendir.
Mungan’ın özgünlüğüne de biraz böyle bakmak gerekir. Daha önce kimsenin dile getirmediği, şiire getirmediği, ilgilenmediği şeyler onun şiiriyle başlamıştır ve sürmüştür. Gerçekçiliğe yeni bir açıdan bakan ve onu zenginleştiren bu şiirin, öncü ve cesaretli bir şiir olduğunu da söylemek gerekir. Bir anlamda o da kendi geleneğini oluşturan şiirlerden biri olarak, sözgelimi şiirin müzikle dolaysız yakınlaşmasını sağlamıştır (bkz. Metal,1994).
Murathan Mungan, yeni şiir kitabı ‘Çağ Geçitleri’nde de kendi yenilik geleneğini sürdürüyor. Bu gelenekte her zaman çeşitlilik, renklilik, farklılık vardır, en çok da yenilik vardır, süreklilik vardır. Murathan Mungan’ın hem edebiyatımız hem şiirimiz için ayırıcı özelliklerinden biri de Sait Faik, Sabahattin Ali, Yaşar Kemal, Orhan Kemal gibi büyük yazarların başlattığı öyküyü, romanı sevdirme eylemine son 40 yılda en çok katkı sağlayanların başında gelmesidir. Yine Orhan Veli, Attilâ İlhan, Can Yücel, Cemal Süreya gibi şairlerin şiiri sevdirmesi ve sevindirmesinin de sürdürücü adlarındandır.
Bunları niye yazıyorum Mungan’ın çalışkan şiirinin iyice olgunlaşarak artık bir ‘klasik’ kıvamına gelmesinin güzel bir örneği olarak okuduğum ‘Çağ Geçitleri’ kitabı için? Bir şiir neyle beslenir ve okuru nasıl heveslendirir? İncelikle, ustalıkla ve tümüyle ‘hakikatlı’ bir biçimde yazılmasıyla. Tıpkı kitabın sunusunda yazdığı gibi: “Geçerken uğranılacak şiirler değil/ geçidini bulacaksın/ kendi içinden geçerken”. Hemen ardından gelen ‘Sitem’i kim paylaşmaz? “Aklımın gücendiği çağ/ Ben sana böyle mi geldim?” Kitabın beni en çok etkileyen şiiri ise ‘Sıradaki’: “Annesi ölen evlerde/ Serçe parmağını kuş sanan çocuklar/ Bir gözü açık uyur büyümenin bilmecesi./ Uyku tutmadı mı, yarına çok var.”
İçi dışı bir şiirler. İçine de açık, dışına da. Kendiliğinden dökülüvermiş gibi. Sade, yalın, ışıltılı. Biraz ‘güz’ var içinde, biraz da ‘gelmiş bulundum’ zamanları. Ama Murathan Mungan bu, ‘rap’ demeden bitirmez, “Birleşmiş orta sınıfların iktidarı”na karşı “Ölüm kemiğe kadar/ ama gelecek uzun sürer” der...
ÇAĞ GEÇİTLERİ
Murathan Mungan
Metis Yayınları, 2019
136 sayfa, 18.50 TL.