Güncelleme Tarihi:
Muhsin Seyyid Mahdi, 1926 yılında Kerbela’da doğmuş. 1948’de Chicago’ya gidiyor. 1949 yılında, Leo Strauss’un, Chicago Üniversitesi’nde verdiği konferanslara katılıyor ve onunla tanışma imkânı buluyor. Ve Strauss’un danışmanlığında ‘İbn Haldûn’un Tarih Felsefesi’ doktora çalışmasını tamamlama imkânı buluyor (1954). Türkçeye çevrilen ‘İbn Haldûn’un Tarih Felsefesi’, işte bu doktora tezi. Strauss’un danışmanlığı, ona ayırıcı bir önem katar. Türkçe çeviride Mahdi’nin ‘Seyyid’ adı atılmış, oysa Batı’da yayımlanan kitapların kapağında bu isim var. Mahdi, Batı’da Farabi uzmanı olarak biliniyor; ‘Farabi ve İslam Siyaset Felsefesinin Temeli’ kitabı da umarım Türkçeye çevrilir. Bugünlerde Türkçeye çevrilen ve editörlüğünü Leo Strauss’un yaptığı ‘Siyaset Felsefesi Tarihi’ kitabında da Mahdi’nin Farabi üzerine bir çalışması yer alıyor. Mahdi, ‘Binbir Gece Masalları’nı İngilizceye çevirmekle de ünlü. Ortadoğu dilleri ve medeniyetleri uzmanı.
Leo Strauss felsefesinin Türkiye’ye şanslı bir giriş yaptığı kanısında değilim. Sanırım ilk defa ‘Politika Felsefesi Nedir?’ kitabı çevrildi, daha sonra ‘Doğal Hak ve Tarih’, sonra başka kitapları da çevrildi; bunlar daha çok ders kayıtlarıydı. Strauss’un siyaset felsefesi konusunda, Türkiye’de Carl Schmitt’e duyulan ilginin gölgesinde kaldığı kanısındayım. Strauss, Spinoza okumasıyla da bilinir. Bu okumanın merkezinde Atina-Kudüs karşıtlığı kavramı yer alır. Akıl ve vahiy karşıtlığı ona göre teolojik ve felsefi bir karşıtlık değil, aynı zamanda politik bir karşıtlıktır da. Ona göre, Spinoza bu karşıtlığı aşmaya çalışmıştır. Strauss’un, günümüz siyasi dünyası üzerindeki etkisi üzerine, Enzo Baldini’nin, Cemal Bâli Akal’ın yayına hazırladığı ‘Machiavelli, Makyavelizm ve Modernite’ kitabında çok önemli bir makalesi yer alır. Mahdi’nin, Strauss’a ilgisi, kuşkusuz Strauss’un, İbn Haldun’u biliyor ve önemsiyor oluşuyla ilgili.
Seyyid Mahdi’nin ‘İbn Haldûn’un Tarih Felsefesi’ şu bakımdan önemli: Mahdi, İbn Haldun’u, Batı İslam’ı çerçevesinde, yani Endülüs ve İbni Rüşt felsefesiyle bağlantısı içinde ele alıyor. Haldun, gençliğinde İbni Rüşt’ün felsefesi üzerinde çalışmış. Bu bağlam, Batı İslam’ının, Doğu İslam’ından bağımsızlaştığı, Avrupa’da vücuda gelmekte olan modern felsefeyle kaynak yarattığı noktayı oluşturur. Bu noktada Seyyid Mahdi, Haldun’un Machiavelli’yi öncelediği tezini de ilgi merkezi ediniyor. Bu aslında, “Biz onlardan önce söyledik” klişe özsavunmasıdır. Asıl sorun, Machiavelli’nin Batı’da, modern siyaset felsefesinin oluşumunu sağlarken, Haldun’un bunu Doğu’da sağlayamamış olmasıdır. Mahdi’nin, Haldun’u Platon’un siyaset felsefesinin öğrencisi olarak görmesi de önemli. Devamlılık sağlayan Grek felsefesi çünkü.
‘İbn Haldûn’un Tarih Felsefesi’ Haldun’un, Türkiye’de pek önemsenmeyen ‘Kitâbu’l-İber’ini (İber Kitabı) problem nesnesi ediniyor. Mahdi’nin, iber kavramı üzerine enfes bir analizi var. İber, ibret kelimesinin çoğulu; Mahdi, hikmet ile tarih arasındaki bağlantıyı da irdeliyor. Mahdi’nin bu kitabı, Haldun hakkında yazılmış düşünsel bir biyografi aynı zamanda. ‘İbn Haldûn’un Tarih Felsefesi’, Haldun hakkında yapılmış en önemli çalışma konumunda.
Bir çeviri anlayışı sorunu da var. Özellikle İslam felsefesine ait metinler ile bu metinler üzerine yapılmış çalışmaların çevirilerinde ortaya çıkan bir sorun bu. Çevirmen, metni çevirmekle kalmıyor, okura, aynı zamanda Arapça da öğretmeye çalışıyor. Türkçede bir felsefe dil dağarı oluştu; bu dil dağarında ‘gai’ diye bir kelime yok, ‘erek’ var, ‘amaç’ var, ‘gaye’ var. Yine, Platon’a artık ‘Eflatun’ demiyoruz; Aristoteles’e de ‘Aristo’.