Güncelleme Tarihi:
Amerikalı yazar Bonnie Garmus, ilk romanı olan ‘Bir Kimya Meselesi’yle 2022 yılının en ilgi gören kitaplarından birine imza atmış oldu. Goodreads ve Amazon başta olmak üzere pek çok yılın romanı ödülü kazanan ‘Bir Kimya Meselesi’ sadece feminist bir bakış açısıyla yazılmış akıcı bir kadın hikâyesi anlatmıyor; ‘Ted Lasso’ ya da ‘Modern Family’ benzeri, iyi hissettiren dizilerdeki gibi belli bir mizah tonunu da yedirerek insana hayatında yolunda gitmeyen her şeyi düzeltebileceği hissiyatını ve inancını da veriyor. Üstelik bunu gündelik hayatınızda çok da kullanmadığınız bir kavram üzerinden yapıyor: Kimya.
Diğer yandan okuyucunun romanın kadın kahramanı Elizabeth Zott ile kimyası da ilk başta hemen tutmayabilir. Çünkü kimyager bir genç kadın olan Zott, güzel bir kadın olmasına rağmen sıcakkanlı ve sevimli biri değil ilk başta. Hatta biraz patavatsız, dediğim dedik bir kadın. Ama kesinlikle çok zeki, kararlı ve hedefine kitlendiğinde önünde hiçbir şey duramıyor. Aynı enstitüde çalışan Nobel adayı kimyager Calvin Evans da onun bu özelliklerini keşfettiği anda âşık oluyor zaten. Elizabeth ve Calvin başarılı olmalarına rağmen etraflarından kolay kabul gören insanlar değiller. İkisinin de pek arkadaşları yok.
Calvin klasik yakışıklı tanımından uzak olmasına rağmen, dâhi derecesinde bir biliminsanıyken, Elizabeth de çok zeki, başarılı ve güzel bir kadındır. 1950’lerin tutucu Amerikan toplumunda etraflarını saran kıskançlık, ayrımcılık ve düşmanlıklar içinde birbirlerini çok iyi anlarlar ve birbirlerine tutunurlar.
Elizabeth Zott dönemin eril sistemi içinde yükselmesi istenmeyen güçlü ve işinde uzman bir kadın. Tüm diğer başarılı ve akıllı kadınlar gibi sürekli aşağı çekilen, hareket alanı sadece ev ve ailesi olsun istenen bir kadın. İyi bir aile manzarasında büyümese de kendi yolunu çizen, çalışkan Elizabeth, Calvin ile evlilik dışı bir ilişki yaşıyor. 1950’lerin muhafazakâr aile yapısı ne kadınların çalışmasına ne de sözlerinin tam olarak dinlenmesine imkân sağlamakta. Hele da bir erkekle nikâhsız yaşıyor ve işinde yükselmek istiyorsa... Ancak Elizabeth ve Calvin yılmıyorlar, bu yüzden birtakım bedeller de ödemek zorunda kalıyorlar...
Hikâye tam bu doğrultuda ilerlemiyor baştan sona... Bu hikâyenin ana kahramanı Elizabeth, yaşanan büyük bir kırılma Elizabeth’in hayatını daha da zorlaştırıyor nitekim. Bir biliminsanı olarak kariyer yapmak isterken bazı durumlar onu televizyonda yemek programı yapan bir kadına dönüştürüyor. Buradan sonra hikâye daha da ilginçleşiyor doğrusu. Çünkü 60’ların başında bir yemek tarifleri programında, karşılaştığı tüm istismarlara, zorbalığa ve engele rağmen kimya bilgisini konuşturmaya devam ediyor...
RENKLİ BİR YOLCULUK
Elizabeth’in de tek gerçek dostu sayılabilecek Harriet’a dediği gibi “Kadınların erkeklerden düşük görülmesi de erkeklerin kadınlardan üstün sayılması da biyolojik değil, kültürel”dir, “Ve tüm bunlar iki kelimeyle başlıyor: Pembe ve mavi. Sonra da her şey çığ gibi büyüyerek kontrolden çıkıyor”. Bu tip diyaloglar elbette doğru ama bazen biraz ‘fazla düzgün’ görünüyor yalnız, onu da belirtelim.
Elizabeth’in sık sık dile getirdiği cinsiyet ayrımcılığı romandaki tarihten 70-80 yıl sonrasında bile hâlâ belli oranda dünyanın gündeminde olan bir mesele. Özellikle de Türkiye’de... Bu yüzden kitapta Elizabeth’in, o döneme günümüzde ‘#metoo’ ya da ‘#susma’ hareketi sonrasından ışınlanmış bir kadın gibi algılanabileceği kimi yerler mevcut. Çünkü 1950’lerin sonunda ya da 60’ların başında kadın hareketi başlığı altında erkeklerle böyle günümüz dilinden konuşan bir kadını takip etmeye çok alışkın değiliz. Elizabeth hem enstitüde hem de televizyon programında çevresindeki erkekleri ve tabii ki toplumu şok edici cümleler kuruyor giderek. Dolayısıyla ortalık bir süre sonra giderek şenlenmeye başlıyor. İlk sayfalarda mesafeli durduğumuz bir karakterken giderek daha çok ilgimizi çeken bir roman karakterine dönüşüyor Elizabeth. Çünkü sırayla; bilim alanında kariyer yapmaya çalışan bir kadın, evlilik dışı ilişki yaşayan bir kadın, ateist bir kadın, istismara uğramış kadın ve bekâr anne kimliklerinin hepsini birden kendisinde barındırıyor. Bu karakteri takip etmek ve bol sürprizli acı-tatlı maceralarını okumak belli oranda keyifli elbette. En güzeli de, romandaki her erkek mizojinist değilken her kadının da Elizabeth’in tarafında olmaması...
Bonnie Garmus sanki Elizabeth Zott’ı Scarlett Johansson, Calvin Evans’ı da Adam Driver olarak düşünüp yazmış gibi. Ama sonbaharda izlenebilecek ve Apple+ için yapılan dizi uyarlamasında Elizabeth rolünü Brie Larson’a, Calvin rolünü de Lewis Pullman’a vermişler.
Altın Kitaplar’dan çıkan bu şık tasarımlı romanı Filiz Sarıalioğlu’nun akıcı ve titiz çevirisiyle okuyoruz.