Güncelleme Tarihi:
Yetişkinler dünyasında bazı zorlu konular vardır. Öyle ki tam da bu sebepten çocuklara açıklaması, anlatması, bu konuda gelen soruları yanıtlaması da kolay değildir. Oysa üzerine konuşmaktan imtina edilen bu konular da yaşamın kaçınılmaz bir parçasıdır. Ölüm gibi. Her ne kadar ifade edilişi bile insanda bir nefes boşluğu bıraksa da aslında oldukça doğal bir sürecin sonucu olan bu kavrama dair konuşabilmeyi, buna ilişkin soru sormaktan korkmamayı fısıldayan bir kitap yayınlandı. Sepin İnceer’in kaleminden çıkan ve Serhat Gürpınar’ın resimleriyle zenginleşen bu kitabın ismi 'Noa, Monark Kelebekler ve Her Şey'.
Doğan Egmont’tan yayınlanan bu resimli kitap, her ne kadar bir çocuk kitabı olsa da aslında yetişkinlerin de eline alıp okuyabileceği, onların da aklında ve kalbinde yeni sorular sorma cesareti bulmasını sağlayacak ve aynı zamanda cevaplardan kaçmama cesaretini veren bir kitap. Bu haliyle belki de çocuk edebiyatında alışık olmadığımız türden bir adım. Kitaba ismini veren Monark Kelebekler, aynı zamanda hikayesinin de ilham kaynağı bir doğa kahramanı.
Bu kelebek türünün özelliği Meksika’dan başlayıp Kuzey Amerika’ya uzanan uzun göç yolculuğunu birkaç nesil üzerinden tamamlaması. Yani göçe başlayan kelebekler yolda ölürken, onların çocukları yola devam ediyor, ardından onlar da ölüyor ve onların çocukları bu yolculuğu tamamlama görevini üstleniyor. Bu upuzun yol boyunca nesilden nesle aktarımla süren macera son bulduğunda başlangıçta kanat çırpan kelebeklerin torunları bu mirası taşımış oluyor.
Buna doğanın mucizesi demek mümkün elbette, ama doğal akış içinde bir o kadar olağan ve doğal bir şey ki söz konusu olan, bunu yadırgamak ve bununla barışmak doğada bir tek insan türü için bu denli zor belki. Elbette duygular ve geçmişin hatıraları bundaki önemli etkenler. Diğer yandan bunun doğallığını kabul edebilmek ve bu gerçekle yüzleşebilmek bir o kadar mühim. İnceer, kitabında trajedi ve dramın yanına bile uğramadan öyle naif şekilde ele alıyor ki bu konuyu, kitap bu yanıyla bile ne kadar özel bir iş olduğunu ortaya koyuyor.
Stephen Jenkinson’ın önsözüyle
Kitabın bir diğer sürprizi de yetişkinler için kaleme alınmış önsözünde. Bu önsüzün imzasını aynı zamanda İnceer’in de öğretmeni olan Stephen Jenkinson kaleme almış. Türkiye’de henüz hiç çevrilmemiş olmamakla beraber tanıyanların iyi bileceği üzere Jenkinson, bir aktivist ve yazar olmasının yanında kültürler ve derinden yaşama konularında çalışmalar yürüten bir araştırmacı.
Jenkinson’ın önsözü bir o kadar kıymetli çünkü burada yetişkinlere seslenirken, çocukları ölüm kavramından korumak için onlara yalan söylerken ya da hakikati çarpıtarak anlatırken aslında onlara zarar verdiğimizi de anlatıyor. Yetişkinlerin de hayatta bocalaması, zorlu duygularla karşılaşıp baş edememesi kadar doğal bir şey olmadığını hatırlatan Jenkinson, bunları çocuklardan saklamanın asıl onları hayata karşı kırılgan hale getirdiğine dikkat çekiyor. Yani kısaca bu konudan bahsetmekten kaçarken aslında daha çok zarar veriyorsunuz diyor. Bunun üzerine konuşmak evet güç, bu kolay bir iş değil ama Jenkinson’dan alıntıyla “Çocuklar, anne babalarının, endişelerini, korkularını dindirmek için tasarladıkları acımasızca geçici bir el çabukluğu açıklamasıyla kendilerine sadakatle yalan söylemelerini hak etmezler.”
Böylesi bıçak sırtı bir konuyu işlerken, bunu çocukların anlayabileceği tondan yapan İnceer’in şairane anlatımını besleyen Gürpınar imzalı çizimler kitabın ruhuyla uyum içinde. Kitap, ölüme tanıklık eden, etmese bile onu sezen, ölümle ilgili sorular sormaya başlayan tüm çocuklara ve yetişkinlere cevapları bulmaya çalışırlarken arkadaşlık ediyor.