Güncelleme Tarihi:
Bir Uğur Tanyeli kitabıyla karşılaşmanın her zaman heyecan verici tarafları var. Önünüzde hep yepyeni düşünme yolları açılır, mimarlık bir uzmanlık alanı olmaktan çıkar, kültür tarihi, edebiyat ve felsefe gibi pek çok konuyla birleşen özgün yorumlara kavuşur. Yeni kitabı ‘Yıkarak Yapmak’ da mimarlık ekseninde ilerlese de aslında çağdaş düşünce tarihi eleştirisi. Ve ‘yıkarak yapmak’ nitelemesini ‘eleştirerek ilerlemek’ diye anlamak da pek ala mümkün. Bütün çalışmalarının ana karakteri eleştirellik aslında Tanyeli’nin. Mesleğini, meşrebini, yöntemini, egosunu parlatıp yüceltmeden ilerleyen ve toplumsallaşan, bilgi, belge ve yorumla genişleyen soğukkanlı bir eleştirellik bu. Verili olanı sorgulayıp karşı çıkmak ana şiarı.
Madem ki “Mimarın dünyayı mimari araçlarla değiştirmeye muktedir olduğu fikri, toplum geneline yaygın bazen gizli, bazen açık bir totalitarizm beklentisinden başka bir şeye işaret edemez” ve bu düşünce mimar denilen kişiliğin modern zamanlarda uğradığı onca mutasyona rağmen bir şekilde güncelliğini sürdürür o zaman ilkin mimarı sorgulamak gereklidir. Mimarlık söylemlerinde ‘gizli bir totalitarizm’ olduğu fikrindedir Tanyeli. “Mimarın tasarımsal iktidarı ile siyasal yöneticinin toplum mühendisliği yapma iktidarı arasındaki mesafe çok kısa” olduğu için de totalitarizm tehlikesi büyür. Tanyeli, bir adım ileri çıkar ve bir düşünür kimliğiyle ‘çok zayıf düşünce konstrüksiyonları oluşturduğuna’ inandığı mimarlık söylemine baş kaldırır. Mimarı ve mimarlık düşüncesini tarihin içinden yorumlayarak bu güne taşır.
Amacı bir kuram kitabı yazmak değildir. Olup biteni mimari bilgelikle idrak etmenin önünü açmak. Hele modern dünyada ‘mimarın adı her şey gibi bir metaya dönüşmüş’, ‘mesleki sınır erimiş’ ise daha dikkatli olmak, yüceltişin iğvasına kapılamamak gerekir. Özellikle son yüzyılda oluşan algılara ve yorumlara karşı daha dikkatli olunmalıdır. ‘Son yüzyıllık dönemde üretilmiş mimarlık düşüncesiyle yıkıcı yüzleşmeler yapmak’ şarttır. Hele ‘hiçbir çağda olmadığı kadar kentleşmiş bir dünyada yaşanıyor’ olma gerçeği göz önünde tutulduğunda mimarın kritik kişiliği daha bir önem kazanmaktadır. ‘Dünya kentleştikçe mimarlığa ve mimarlara ihtiyaç artmaktadır’.
‘Dünya ekonomisinin artık metropoliten bir ekonomiye’ dönüştüğü bir çağda, mimarlığın da yapılamayacağı görüşündedir Uğur Tanyeli. Geçmişe nazaran daha karmaşık rollere bürünmek zorundadır mimar. Türkiye’de yaklaşık 45 bin mimar ve her yıl buna eklenen binler düşünüldüğünde ve dünyada on binlerce yeni mimarın mesleğe katıldığı göz önünde tutulduğunda mimarlık öğretimi de eski ‘seçkinci, yetenek merkezli, elitist’ söylemini ironik şekilde sürdürmektedir. Daha da ilginç olan bugün mimarlığın ‘yaratıcılık kavramıyla içsel bağlantısı kalmadığı halde’ o söylemin dilden düşmemesidir. İşte bu eleştirilmelidir.
Mimarlar vasıtasıyla bir kölelik zinciri kurulurcasına yeryüzü yapılarla şişip ve onlardan olsa olsa birisi önemli oluyor, milyonlarca mimar yetişmesine rağmen onlardan binde biri anonimliğin ötesine geçemiyorsa, mimarlık, asıl böyle bir ‘mucizeyi’ gerçekleştirmektedir dünyada. Özgürlük, yıkmakla gelecekse, Tanyeli’nin ustalığına güvenebiliriz çoktan.