Güncelleme Tarihi:
Fransız Mimarlık Yasası’nın ilk maddesi: “Mimarlık kültürün bir ifadesidir.” Derrida’nın sözleri görüşün uzantısı, “Mimarlık ürünü bir iletişim nesnesi olup iletişim işlevi taşır. Mimarlık bir anlatım biçimidir.” Ve Doğan Hasol’un sözleri, “Kötü mekânda iyi insan yetişmez.” Bir ülkenin mimarisi, mimarisinin tarihi, insanını inşa ediyor. En çok bunun için şehirlerin, yapıların hikâyelerinden haberdar olmak önemli.
Türkiye mimarlığının en önemli isimlerinden Hasol, geçen günlerde önemli bir eseri okurlarına sundu. ‘20. Yüzyıl Türkiye Mimarlığı’ binaların, yapıların hikâyeleriyle bir Türkiye panoraması, farklı okumalara açık bir el rehberi. Ankara’nın uzun yıllar en uzun kulesi olarak bilinen Ankara İş Kulesi de kitapta, çevresindeki arkeolojik buluntular nedeniyle projesinin bazı kısımları uygulanmayan İstanbul Adliye Sarayı da, Orta Avrupa geleneğiyle yereli birleştiren Dil Tarih de.
Türkiye toprakları söz konusu olduğunda müthiş bir birikimle karşılaşıyoruz. Adı bilinen kırk iki uygarlık, üç bin antik kent, keşfedilmeyi, çalışılmayı, anlaşılmayı bekleyen sayısız yapı. Bu toprakların ürünü olan Bizans, Selçuklu, Osmanlı, Cumhuriyet dönemleri yapılarıyla çevrili her şehir. Bir yanda yükselen gökdelenler, gökdelen gölgesinde ışığını korumaya çalışan tarih ve yapay kültürün çarpık ‘yapıtları’.
Doğan Hasol 1999 yılında İstanbul Teknik Üniversitesi Mimarlık Fakültesi’nin düzenlediği ‘Osmanlı Kültürel Mirası ve Mimarlıkta Süreklilik’ sempozyumunda bir bildiri sunuyor, başlığı ‘Cumhuriyet Dönemi Mimarlığından Bir Panorama’. Aralık 2003’te Yapı dergisinde yayımlanıyor, genişletilmiş versiyonu Sanal Mimarlık Müzesi’nde yer alıyor. Ve bugün, 2017 yılında, Hasol çalışmalarını genişleterek ve Cumhuriyet öncesini de içine alarak 20. yüzyıl Türkiye mimarlığını bir kitap haline getiriyor.
MİMARİ DÜŞLER, HIZ KURBANI GERÇEKLER...
Öyle bir dönem ki kitaba konu olan... Birinci Dünya Savaşı, Sovyet Devrimi, ekonomik bunalım, Soğuk Savaş, Avrupa’da imparatorlukların çökmesi, Faşizm ve Nazizm’in tırmanışı, tek kutuplu dünya sistemi, bugün halen süren bölgesel çatışmalar... Dünyada çatışma ve yıkımlara sahne olan 20. yüzyılda Türkiye’de de pek çok alanda çarpıcı gelişmeler, değişim ve dönüşümler yaşandı, ülkenin mimarlığına yansımaları da çeşitli ve güçlü oldu. ‘20. Yüzyıl Türkiye Mimarlığı’ bu yansımaların sonucunda Türkiye tarihini yapılarla anlatıyor.
Şehircilik ve mimarlık alanındaki gelişmeleri ve sonuçları da tartışıyor Hasol, özetle sonuç şu: “Yozlaşmış süreçlerde ve çevrelerde mimarlık gelişmiyor, hatta geri gidiyor; çevre-mimarlık ilişkileri çoğu kez uyumlu şekilde kurulamıyor.” Bir mimarlıklar ülkesi olan Türkiye, iyi mimarlığın geleneğine ve zengin mirasına sahip Hasol’a göre; bu noktada mimarın rolü ve mimarlık pratiği ile yeni neslin sorumluluklarını hatırlatıyor her bir yapının hikâyesi.
“Mimarlığın önünde bugün bile yepyeni büyük olanaklar var; daha nicelerinin bunlara ekleneceği kuşkusuzdur” diyor Hasol, o halde “2100 yılını düşünmeye, daha doğrusu düşlemeye ne dersiniz?”
Düşlemek güzel, diğer yandan kitabın en can yakıcı bölümü yitirilen önemli yapıtların dökümü, yarım kalan, yok edilen düşler. Ankara’daki Rüzgâr Tüneli Binası, Taksim Belediye Gazinosu, Emirgân’daki Uşaklıgil Yalısı... Dahası topun ağzında olan yapılar da var, Taksim Gezisi gibi, Paşabahçe Şişe ve Cam Fabrikası gibi, İstanbul Üniversitesi Beyazıt Kütüphane Binası gibi...
150’ye yakın mimarın 190 yapısının öyküsünü dönemi ışığında okumak, şehir kültürünü, değişim ve dönüşümü yapıların izinde keşfetmek için ‘20. Yüzyıl Türkiye Mimarlığı’ uzmanlar ve konunun meraklıları için dikkate değer bir çalışma.
20. YÜZYIL TÜRKİYE MİMARLIĞI
Doğan Hasol
Yapı Endüstri Merkezi Yayınları, 2017
312 sayfa, 45 TL.