Güncelleme Tarihi:
Bu küçümen kitap yeni kuşağın meraklılarını harekete geçirmek amacıyla kotarıldı” diyor Enis Batur, ‘Aşktan, Ölümden Başka Bir Şey Kalmadı’nın (Kırmızı Kedi Yayınları) ilk sayfalarında. Kitabın boyu bosu küçümen ama, özü, içeriği epey boylu boslu. Enis Batur’la Ömer Madra yıllar önce Gergedan dergisi için Metin Erksan’la söyleşmişler; sonra da Yıldırım Türker, Fol dergisi için... Bu iki ayrı söyleşi şimdi yeniden gündem kazanıyor.
Oysa Metin Erksan’ı günümüz pek tanımıyor; Enis de değinmiş. Has sinemaseverler için söylemiyorum; gelgelelim ‘star yönetmen’ Erksan handiyse unutulanlar arasında.
Bizim kuşak onu ‘Dokuz Dağın Efesi’yle tanımıştı. Filmin çekimi 1958; ben, Beyoğlu’ndaki Lüks Sineması’nda, 1960 sonrasında, bir yaz günü seyrediyorum ‘Dokuz Dağın Efesi’ni, çarpılıp kalıyorum. Koyu bir Türk filmi tutkunuyum, Erksan’ın yönettiği bu eser seyrettiğim önceki Türk filmlerine benzemiyor!
‘Dokuz Dağın Efesi’ni yirmilerimde falan bir kez daha izledim. Şimdi epey yıl sonra o buruk tadı yine duyumsuyorum, Fikret Hakan ve Serpil Gül, Kadir Savun, Hayati Hamzaoğlu yine gözümün önünde. Nijat Özön “yabancı etkilerle birlikte, (Erksan’ın) ilk başarılı filmi” diye tanıtır.
Nijat Bey ince eleyip sık dokuyanlardandı. Bense, demin belirttiğim gibi, Türk filmlerine yürekten bağlıydım. Yine o yaz günleri sinemalarımda 1956 yapımı ‘Ölmüş Bir Kadının Evrak-ı Metrukesi’ni seyredecektim. Bu filmin ve Güzide Sabri’nin romanının hayatımdaki izleriniyse kırkımdan sonra yazacak, yazmak isteğiyle dolup taşacaktım. Hangi romanımda, galiba ‘Mavi Kanatlarınla Yalnız Benim Olsaydın’da Deli Muazzez Hanım’ın Erksan ve Güzide Sabri kahramanı Sezer Sezin için söylediklerini şimdi yine işitir gibiyim...
Metin Erksan ve Sezer Sezin dendi mi ‘Şoför Nebahat’i de elbette unutmuyorum. Ali Kaptanoğlu takma adıyla Attilâ İlhan’ın bir senaryosu. İstanbul sinemalarında gişe rekorları kırıyor! Gençliğimde hem Sezer Sezin’i hem Attilâ İlhan’ı ve Metin Bey’i yakından tanıma w kavuşacağım. Yıllar yılı üçüyle de sürecek dostluğum. Üçü de bugün özlediğim kişiler.
Batur, Madra ve Türker, Metin Erksan filmlerini ve yönetmenin sanatını, dünya görüşünü, ülküsünü, düşlerini öylesine deşiyorlar ki, geçmişte kaldığını sandığımız bu yapımlar yeniden gündem kazanıyor; her birini, sözgelimi ‘Ölmeyen Aşk’ı, ‘Suçlular Aramızda’yı, hele ‘Sevmek Zamanı’nı bir kez daha seyredeyim diyorsunuz. Kendi adıma söylüyorum: Mutlaka seyredeceğim.
Metin Bey bir tutku insanıydı. Zaman zaman hırçınlığa, hatta gözü kara öfkeye fırlayıp giderdi. ‘Acı Hayat’ın o korkunç duyarlı yaratıcısı, özellikle son dönemlerinde, belki biraz da kişisel kırgınlıkların etkisiyle, handiyse yok edici bile olabiliyordu. İki saatten uzun telefon konuşmamızı hatırlıyorum: Türk sinemasının yıldız oyuncularını öfkelerle, kırgınlıklarla anlatmıştı. Sık sık “Sen öyle düşünmesen de...” diyordu.
Öyle düşünmüyordum. Bununla birlikte bu büyük usta yönetmenin iç dünyasını da anlamaya çalışıyordum. ‘Aşktan, Ölümden Başka Bir Şey Kalmadı’ benim için bu yüzden de çok önemli bir kitapçık: Metin Erksan’ın iç dünyasına -gecikerek de olsa- yaklaşmak...
“Bir de Ahmet Hamdi Tanpınar’ın ‘Abdullah Efendinin Rüyaları’nı çektirmediler.” Geçmişteki TRT yılları için söylüyor bunları Metin Bey. Asıl Metin Erksan’ı kavramak açısından bence çok şey belirtiyor. TRT’ye yaptığı, Kenan Hulusi kaynaklı ‘Sazlık’ı bilenler, Erksan’ın bilinçaltından düşleme, düşlemden ölümcül aşka gelgitlerini elbette sezmişlerdir. ‘Abdullah Efendinin Rüyaları’ kim bilir nasıl bir doruk olacaktı... Yazık!
Batur’a, Madra’ya, Türker’e teşekkür ediyorum.