Mesut İktu ya da şarkıcı olmamak

Güncelleme Tarihi:

Mesut İktu ya da şarkıcı olmamak
OluÅŸturulma Tarihi: Ocak 07, 2021 16:58

Seyit Yöre’nin hazırladığı ‘Mesut İktu-Cumhuriyet’in 50 Yıllık Aydını’ kitabı uzun bir söyleşinin ötesinde, İktu’yla ilgili çok sayıda belgeyi de bir araya getiriyor. Asıl vurgulanması gereken nokta ise İktu’nun sahneyi paylaştığı arkadaşları değil, A. Adnan Saygun’dan Necil Kâzım Akses’e Cumhuriyet dönemi çoksesli çağdaş Türk müziğine damgasını vuran bestecilerle ilgili anıları...

Haberin Devamı

Mesut İktu, Devlet Operaları’nın pek alışık olmadığı türden bir sanatçı; sesiyle var olmak yerine, müziğin hizmetinde olmayı tercih eden bir aydın. Belki de bu nedenle, henüz şan eğitimine başladığı yıllarda bile, çevresine karşı hususi boşluğunu korumaya kararlı özel bir kişiliği vardı; daha o yaşta, çapı ve ne istediğini biliyor olmaktan kaynaklanan özgüvenle, yaşamı boyunca sadık kalacağı ilkeleri büyük ölçüde belirlemişti sanki. Burada müziğe hizmet etmenin koşulu baştan belliydi: yaşam boyu kendiyle yarış halinde olmak; müziğe saygı duruşunda başka bir yol yoktu çünkü.
Ne var ki, İktu’nun asıl başarısı, 1960’larda yakaladığı verimli kültür ortamını zamanında fark edip, bu fırsatı şarkıcı gibi değil, bir aydın olarak değerlendirmesiydi; ve hiç şüphesiz, bunda en az bilinç niteliği kadar sezgisi de rol oynuyordu. Nitekim Seyit Yöre’nin İktu’yla ilgili olarak özenle hazırladığı kitapta bu gerçeği kolayca görmek mümkün. Uzun bir söyleşinin ötesinde, söz konusu sanatçıyla ilgili çok sayıda belgenin yer aldığı bu kitapta asıl vurgulanması gereken nokta ise bir başka yerde çıkıyor karşımıza: İktu’nun yakın çevresini, sahneyi paylaştığı arkadaşları değil, Cumhuriyet dönemi çoksesli çağdaş Türk müziğine damgasını vuran besteciler oluşturuyor. Ahmet Adnan Saygun’dan Cengiz Tanç’a, Necil Kâzım Akses’ten İlhan Usmanbaş’a kadar kimler yok ki bu listede! ‘The Art of Turkish Song’ adlı CD’de dinleme olanağı bulduğumuz bu bestecilerin şarkıları, İktu’nun sanat yaşamını neye odaklı tasarladığı konusunda yeterince aydınlatıyor bizi. 1960’lı yılların ikinci yarısında yaşıtlarının Ankara Devlet Operası’nda sahnelenen yapıtlarla sınırlı ilgi alanı, belli ki İktu’nun ilgisini fazla çekmiyordu. Daha doğrusu, Saygun ya da Akses’le birlikte çalışma olanağı varken ‘Tosca’ yahut ‘Carmen’i 10 defa izlemek, olsa olsa zaman kaybıydı onun için. Bunun da ötesinde, aynı operayı defalarca izlemek yerine bu hakkını tiyatro ve konsere bölmek, müziğin hizmetkârı olmayı düşleyen biri için çok daha anlamlı bir yatırımdı bu dönemde.
Öte yandan, sahneye çıkma zamanı geldiğinde, üstleneceği rolleri belli bir zamana yayan İktu, bu konuda da etrafına örnek oldu hep. Doğal olarak, her opera sanatçısı gibi Verdi’ye saygı duydu, ama Mozart’ı ihmal etmeden. Ayrıca opera sahnesinde düzenli yer alırken, bunu konser podyumu ile tamamlayarak, birlikte çalışma fırsatı bulduğu bestecilerin eserlerini de devamlı seslendirdi. Bugün geriye dönüp bakınca, yurtdışında gördüğü yoğun ilginin sebebini çok daha iyi anlıyoruz artık: İcra ettiği sanatın kendi ülkesindeki karşılığından yoksun sanatçı, uzun vadede kekelemeye mahkûmdur.
Opera tarihi, mesleğinde başarılı olan kişilerin idari konularda yaya kaldığı başarısız örneklerle doludur. İktu, önce İstanbul Devlet Operası, ardından konservatuvarda müdür olarak görev aldığı dönemde, bu yaygın kanıyı tersyüz edecek bir performans sergilemiştir. Gömleğinin cebindeki katlanmış bir A4 sayfasına sıralanmış eser adları, yıllık programın sezon başında hazırlandığını gösteren belgedir; ve sadece bunun bile Devlet Operaları için devrim niteliğinde bir değişim olduğunu söylemek mümkündür. Kaldı ki, bu dönem ardı arkası kesilmeyen ‘ilk’lerle zaten başlı başına bir başarı öyküsüdür. Ancak, dikkatli bir okurun hemen fark edeceği üzere, İktu bütün bunları kişisel başarıya bağlamaktan çok birlikte çalıştığı takımın katkısıyla açıklamaktan yanadır hep; bu ise, hiç kuşkusuz, üstlendiği işi hakkıyla yapan bir kişinin özgüveniyle ilgilidir sonuçta.
İktu, 50 yıllık onurlu ve başarılı meslek yaşamını geride bıraktığı şu günlerde hâlâ yeni konser hazırlıklarını sürdürmeye devam ederken, kendini izleyen kuşağa eşsiz bir örnek olduğunu her gün yeniden kanıtlıyor.
Son olarak, İktu’nun bu kitapla başına iş açtığını söylemek gerekiyor: Bunca besteci ile yakın çalışma olanağı bulan biri, risale boyutunda da olsa, adı geçen yaratıcıların portrelerini bir kitapta toplamak zorunda artık; bu kitabın adını ise şimdiden duyuyor gibiyiz: Tanıdığım Kadarıyla.

MESUT Ä°KTU Â

Mesut İktu ya da şarkıcı olmamak

CUMHURİYET’İN
50 YILLIK SESÄ°
Seyit Yöre
h2o Kitap, 2020
216 sayfa, 42 TL.

BAKMADAN GEÇME!