Güncelleme Tarihi:
Uzun zamandır müziğinizi Amerika kıtasından sürdürüyorsunuz. Bu soruları yanıtlarken şimdi neredesiniz?
Amerika kıtasına 2019’da, ülkesine ise geçen sene taşındım. Miami’ye taşınalı bir seneyi geçti. Şimdi de Miami’de yeniden kurduğum stüdyomdayım.
Pandeminin ortalarında konuştuğumuzda Meksika’daydınız ve orada üretimlerinize devam ediyordunuz. Orası size nasıl bir müzikal dil katkısı sağladı?
O zaman da söylediğim gibi Meksika’da geçirdiğim iki sene hayatımın her alanında beni çok besledi. Yeni müzik aletleri çalmaya başladım. Müzik tarzım daha perküsyon ağırlıklı, daha organik bir tarza evrildi. Daha Afro-house müzikler yaptım.
Tulum, Türkiye’den çıkıp yavaş yavaş altyapısını hazırladığım yeni müzik kariyerimin ilk durağıydı. Adeta benim için dünyaya açılan bir kapıydı. Türkiye’de yaptığımdan bambaşka bir müzik yapmaya başladım. Yeni müzik, yeni ülke bambaşka bir kültür... Elbette ilk zamanlar birçok anlamda zorluk çektim ama müzik kariyerim için çok önemli bir adımdı. İyi ki bu adımı atmışım. Tulum, fazla Meksika’da yaşıyormuşsun hissi vermiyor. Çünkü çok uluslararası bir yer. Neredeyse Meksikalı’dan çok Amerikalı, Avrupalı yaşıyor.
Tulum’da şarkı üretirken daha organik, daha Tulum tarzına yakın müzik yapıyordum. Çalmayı seçtiğim müzik aletlerinden duymak istediğim müzik yapısına kadar daha farklı bir tarzım vardı. Tulum’dan Amerika’ya taşındıktan sonra mekân ve kültür değişikliğinin de etkisiyle daha başka bir yere taşıdım müziğimi. Bu değişimi hem yaşadığım yerin, kültürün, olanakların hem de bu zamana kadar biriktirdiğim deneyimlerimin etkisi olarak değerlendirebiliriz.
AMERİKA TURNESİNDE KENDİ ŞARKILARIMLA SAHNEDEYDİM
Önemli gruplardan Rüfüs du Sol’un konserlerinin alt ismi oldunuz. Yollarınız nasıl kesişti?
Rüfüs du Sol’un klavyecisi Jon ile Tulum’da tanıştım. Önce arkadaş olduk, sonra birlikte müzik yapmaya başladık. Ardından geçen sene Rüfüs du Sol’un menajeri Tulum’da düzenleyecekleri Sundream Festivali’nde çalmamı teklif etti. O festival bir hafta sürdü. İki kere sahne aldılar. Konser sonrası Jon ve grubun davulcusu James birlikte elektronik setlerini çalarken ben de katıldım onlara. Muhteşem bir deneyimdi. Sundream Festivali, elektronik müzik camiasında uzun süre konuşuldu. Böyle bir uyum yakalayınca da birbirimizi bırakmadık ve peşinden Amerika turnesi teklifi geldi. Ekim ayında 10 gün boyunca birlikte turnedeydik.
Amerika turnesinde nasıl bir sahne açılışı yaptınız?
Rüfüs du Sol hayranları eğlenmenin hakkını veren bir kitle. Birlikte coştuk. Sahnede kaldığım yaklaşık bir saat boyunca kendi şarkılarımı çaldım. Tepkiler çok olumluydu. Her konser sonrasında sosyal medyadan gelen mesajlar beni çok mutlu etti. Beklediğimden de iyi tepkiler aldım. Turnenin ilk konserinde büyüleyici Red Rocks Amfitiyatro’da çaldıktan sonra anladım ki seyircilerin birçoğu beni ve müziğimi biliyor. Yazın Avrupa’da olan ya da Tulum, New York, Los Angeles gibi belli başlı yerlerde beni izlemiş, müziğimi takip eden yüzlerce seyirciyle Rüfüs du Sol konserlerinde yeniden buluştum. Tanımayanlardan da çok güzel tepkiler geldi. Sanırım seviliyorum.
ARTIK BAMBAŞKA BİR BORA DİNLİYORSUNUZ
Meksika ve Amerika’da çaldığınız önemli partiler ve kulüplerde yeni nesil dinleyiciyi nasıl gözlemlediniz?
Yeni nesil elektronik müziğe daha yakın ve çok ilgili. Her DJ’i yakından tanıyorlar. Ne yaptığı, nasıl çaldığıyla ilgileniyorlar. Elektronik müzik yaşının küçüldüğüne tanık oluyorum. Biz eskiden nasıl caz müzisyenlerini baştan aşağı çalıştıysak, yeni nesil aynı şeyi DJ’ler için yapıyor diyebilirim.
Son dönemde nasıl üretimler ortaya koyuyorsunuz? Sözler var mı mesela, yoksa bambaşka bir Bora mı?
Bambaşka bir Bora dinliyorsunuz. Tabii elektronik müzik yapıyorum. Vokalin daha az hâkim olduğu bir müzik ama elbette ki sesimi kullanıyorum.
Müzikal anlamda neler size ilham veriyor?
Bulunduğum yerden, kültüründen, etkileşimlerden çok beslenirim. Bu nereye gittiysem hep böyle oldu. O yüzden Tulum’da daha Afro-house müzik tarzını benimseyip Amerika’ya gelince daha hızlı tempo daha indie müzikler yarattım.
Mesleğiniz anlamında nasıl bir dönemdesiniz? Hayallerinizi gerçekleştirdiniz mi?
Çok aktif bir dönemdeyim. Mesleğimin üçüncü baharını yaşıyor gibiyim. İlk olarak Kangroove, sonra kendi albümlerim ve şimdi de elektronik müzik kariyerim... Dünya platformunda işimi yapıp olumlu tepkiler alıyorum. Demek ki doğru yoldayım. Etkileşimde olduğum seyirci de artık uluslararası olunca bambaşka sonuçlar doğuyor. Ancak her sahnemde Türk kokularını mutlaka alırsınız ki benim için kimliğimi yitirmemek başarı için hep önemli bir nokta oldu. Yürüdüğüm yoldan gayet mutluyum. Bu yolda gidebileceğim en yüksek noktaya kadar gidebilmek istiyorum. Ekim ayında çıkarmış olduğum ‘Lost Myself’ isimli single dünya elektronik müzik listesinde 11’e kadar yükseldi. Hedefim, kendimin ve müziğimin en iyi versiyonuna ulaşmak.