Güncelleme Tarihi:
“Beni alıp tekrar karnına soksan bile koruyamazsın artık anne!”
Mardin’de IŞİD tarafından bıçaklanıp, Amerika’da Müslüman karşıtları tarafından öldürülen Hüseyin’in son sözleri bunlar... Bir de “Ben bir insandım” var...
Bir gazetenin haber toplantısına düşen, ‘küçük bir haber’de, çocukluk arkadaşının adını gören bir gazetecidir İbrahim. Mardin’de beraber büyüdüğü Hüseyin’in hikâyesinin peşi sıra toprağına gider. O hikâye onu, bir Ezidi kampına götürür. Sonra da Hüseyin’in âşık olduğu Suriyeli mülteci Ezidi Meleknaz’ın, nam-ı diğer ‘şeytan’ın peşinde sürükler. Gördükleri, duydukları insanlığımızdan utandıracak kadar vahimdir: Tecavüz, cinayet, insafsızlık, kötülüğe dair her şey...
Öğreniriz ki, bir marul, çoğumuz için sadece bir yeşillikken, birileri için ölümü göze almanın adı olabilir! Mavi bir çoğumuz için huzurken, birileri için korku demek olabilir!
Bu kitapta Ortadoğu’nun durumuna bakıp, sık sık hepimizin sorduğu bir soruyu gazeteci de dile getiriyor. Girdiği mülteci kampında oranın en bilgili adamı Şeyh Seyda’ya soruyor: Dünyanın her köşesinde inançlar var, niye Ortadoğu’dan çıkanlar dünyayı kaplamış? En çok biz mi günah işlemişiz, en çok bizim mi düzeltilmeye ihtiyacımız varmış? Şeyh Seyda kır bıyıklarının altından gülümsüyor ve “Bunun cevabı kelâmdır” diyor, sözdür. “Bu dünyada hiçbir şey insanları söz kadar etkileyemez. Ortaşark da sözün zirveye vurduğu yerdir, hiçbir bölgenin şiiri, menkıbesi, masalı bu kadar kuvvetli, insanın yüreğine işleyen kudrette değildir. İşte bu yüzden bizim buralarda şairler büyücü sınıfına girer. İnsanları güzel sözlerle büyüledikleri için...”
Yazar; Şeyh Seyda’ya çok anlamlı bir laf ettiriyor: Her insanın içinde iyi ve kötü, yan yana durur. Hangisini beslersen o galip gelir. Diğer dinlerin tanrıları da öyle değil mi? Hem ödüllendirici, hem cezalandırıcı bir tanrı o da. Büyük dinlerin tanrısı gibi. Bana inanmayanın boğazından aşağı erimiş kurşun dökerim diyen bir tanrı, sadece iyi olabilir mi sence evladım?
Brad Pitt de kitabın kahramanlarından
Livaneli romanı ‘Huzursuzluk’ta geçmişin rakı içilen, mahlepli Süryani şarabı yudumlanan çok kültürlü Mardin evlerini de anlatıyor... Mülteci kamplarını ziyaret eden ‘iyilik meleği’ Angelina Jolie’yi de... Koluna Mevlana dizelerini kazıtan Brad Pitt’i de hikâyesinin kahramanlarından biri haline getiriyor. Tıpkı bir paket sigaraya satılan genç kadınları getirdiği gibi. Bu da romanın gerçekliğini arttırıyor.
Hüseyin’in Meleknaz’a yazdığı kıskandıracak kadar derin bir tutkuyla yazılmış mektuplar, kurbanı mabudeye dönüştürüyor gazetecinin gözünde....
Ve Doğu, eşsiz gizemi ve dipsiz acısıyla, karanlık bir girdap misali gazeteci İbrahim’i içine çektiği gibi okuru da yakalayıveriyor. Tıpkı Meleknaz’ın gözleri gibi... Genç kadının meydan okuyan bakışları kitabın sonlarına doğru gazeteciye, “Merhamet, zulmün merhemi olamaz” diyor ki bu, kitabın da mesajı aslında...
Gazetecinin gözünden sıkça medya eleştirisinin yapıldığı kitapta bunca acı çekilirken, İstanbul’da en iyi suşinin nerede yenilebileceğini konuşan ‘insan’a da bir çift söz var...
Kitabın girişindeki ‘harese’yi dikkatli okuyun. Arapça eski bir kelime. Bildiğiniz hırs, haris, ihtiras, muhteris sözlerinin türediği kelime... ‘Harese’nin hikâyesiyle ‘huzursuz’ olmanızı dileyelim...
HUZURSUZLUK
Zülfü Livaneli
Doğan Kitap, 2017
160 sayfa, 15 TL.