Güncelleme Tarihi:
Yalçın Armağan’ın hazırladığı ‘Suçumuz Edebiyat’ı (Everest Yayınları) büyük tat alarak baştan sona okudum. Şiirlerini, ‘Aylaklar’ ve ‘Gizli Emir’ romanlarını, oyunu ‘Mikado’nun Çöpleri’ni çok sevdiğim Melih Cevdet Anday’ı yeniden tanıdım diyebilirim.
‘Suçumuz Edebiyat’la yetinemeyerek, yine Yalçın Armağan’ın -iyi ki- hazırladığı ‘Dakika Atlamadan’a (söyleşiler) ve ‘Şiir Yazıları’na geri döndüm. 2002’de yitirdiğimiz Melih Cevdet şimdi, bugün düşünceleri, saptamalarıyla bambaşka bir güncellik, gündeşlik kuşanıyor.
1967’de tanımıştım Melih Bey’i, hocam Vedat Günyol’un Çan Yayınları yazıhanesinde. Onun şiiri çevresindeydi ilk yazılarımdan biri. Genç bir yazar adayını kıvandıracak hiçbir şey söylememişti ama büyük bir bilgi eksikliğini de hoş görmüştü.
Sonra araya yıllar girdi. Bu yıllarda hiçbir zaman çok yakın olmadık; hatta bir de ‘aydınlar tartışması’ ortaya çıktı. Şimdilerde hem o tartışmadan -tartışmaya Tahsin Yücel, Ahmet Cemal, Enis Batur da katılmışlardı- hem o günlerden geriye burukluk... Melih Bey’in benimle ilintili yazısını yanıtlarken ‘Gizli Emir’e hayranlığımı belirtmiştim; geleceği görmüş bir roman diyordum.
Anday ikinci yazısında ‘Gizli Emir’ üzerinde durmuyor, bununla birlikte kendisinden genç bir yazara yine hoşgörüyle yaklaşıyordu. Bu kez dikkat ettim: Melih Cevdet Anday, yazarlık yaşamı boyunca tartıştığı yazarlara, kişilere mesafesini, saygısını hep korumuş. Eserler dışında, şairlerin, romancıların kişisel hiçbir yanını öne çıkarmamış. Şunu demek istiyorum: Yıllar boyu belli bir düzeyi ısrarla korumuş.
Öyle sanıyorum ki, tek ölçütü edebiyat, sanat olmuş. Bizde az rastlanılan, binde bir rastlanılan bir tutum.
Bu kez, ‘Suçumuz Edebiyat’ta ‘Klasik Üstüne’ bölümünü okurken -ne yazık ki- bunca yıl sonra, Melih Cevdet’in klasiklerimiz konusunda ne demek istediğini ancak kavrayabildim. Geçmişte, klasiklerimiz var mı-yok mu tartışmalarında usta yazarımızı uçlarda duyumsamıştım.
Zaten Yalçın Armağan’ın bugünün okuruna en önemli ışık tutuşu, konular-sorunlar çevresinde, Melih Bey’in kaleme getirdiklerini bir arada sunmak. Yıllara dayalı yaklaşımı, değerlendirişi toplu olarak okuyabiliyorsunuz.
‘Suçumuz Edebiyat’ta roman, eleştiri, yazınsal kavramlar üzerine öylesine güzel, öylesine diri yazılar (denemeler) yer alıyor ki, geçip gitmiş yılların yenilgisine şaşırıyoruz: Melih Cevdet asıl bugün, yeniden!
Tam otuz yedi yıl önce yazmış, 1980’de: “Yüzyılımızda roman, şiire yaklaşmıştır, hadi söyleyelim, şiir mantığı ile yazılmaktadır.” Hâlâ önemsemediğimiz bir saptama. Devam ediyor Anday: “Başka bir deyişle, bu yeni romanlar kolay kolay anlatılamaz, ona varmak ancak onu okumakla olur, özetlenemez, kısaltılamaz. Şiirin özellikleri değil midir bunlar?”
Günümüzde hâlâ tam tersi saltanatını sürdürse de değeri, gerçekliği tartışılamayacak bir gözlem: “Bir olaylar dizisi olmaktan gittikçe uzaklaştığı ortaya çıkıyor yeni romanın.”
Melih Cevdet aynı zamanda seçkin bir romancıydı. Takma adla yazdığı romanlarda bile, sözgelimi ‘Birbirimizi Anlayamayız’da, özetlenebilir olaylar dizisini ikinci plana itiyor, asla özetlenemeyecek çözümlemesini öne çıkarıyordu. 1960 tarihli ‘Aylaklar’ bu açıdan okunsa romanımıza getirdiği yenilik hemen ayırt edilecektir.
‘Suçumuz Edebiyat’ta Turgenyev’in ‘Duman’ını irdeliyor Melih Cevdet (‘Bir Eleştirme Denemesi’); büyülenerek okudum. ‘Duman’ı okumuşken, hiç okumamış, okuyamamış olduğumu belirtmeliyim. ‘Duman’ı mı tekrar okumalıyım, Melih Cevdet’in ‘Babalar ve Oğullar’ tiyatro uyarlamasını mı?
Herhalde ikisini bir arada!