Güncelleme Tarihi:
İtalio Calvino’nun sorduğu ‘Klasikleri niçin okumalı?’ sorusu adeta Anthony Burgess tarafından geliştirilerek güncellenir. ‘Yaşlı Denizcinin Ezgisi’ için yazdığı sunuşta Burgess, “Büyük edebiyat ve özellikle de büyük şiir, insanların geçmişte okuduğundan neredeyse emin olduğu, gelecekte mutlaka okumayı planladığı, fakat bugün vakit ya da heves azlığından okumadığı bir şeydir” cümlesini kurar. Saklı bir eleştiri de vardır bu kelimelerin arasında. ‘Bugün vakit mesaiye, golfe ya da televizyona ayrılmıştır’ ayrılmasına ama büyük kitaplar o yıllara hükmeden karakterleriyle okurlarını beklemektedirler.
Türkçeye daha önce de çevirileri yapılan (bakınız Alper Çeker mesela) Coleridge’in bu başyapıtı, her çeviriyle birlikte hem değerini günceller hem de nitelikli okurun önünü açar. Burgess’in çok net ve keskin bir dille nitelediği gibi; ‘tarihin değişmesinde esas rol oynayan’, yetmedi ‘bir çağın ruhunu tayin etmede generallerden ya da politikacılardan daha etkili’ olan şairler, eserlerini verirler ve sessizce geri çekilirler. Onların yerine eser konuşur. Nasıl, Şeyh Galip, ‘Hüsn ü Aşk’ vasıtasıyla hâlâ konuşurken şanlı askerler ve ‘zıllullah’ padişahlar susuyorsa bugün, öyle.
Akıl Çağı’na karşı, Wordsworth ile Romantik Çağ’ı kuran Coleridge, ‘İhtiyar Denizcinin Ezgisi’nde adeta meleklere uygun bir dilin peşine düşer. ‘Görüntüler, sanrılar, doğaüstü mucizeler, büyü’ ile dolu diliyle, felsefi ve teolojik olanı açığa çıkarmaya çalışır. Şiir çevirisinin doğasına bağlı olarak okur, bu iddiayı ilk elde ve kolaylıkla yakalayamaz. Israr ve katmanlı okuma, metinden alacağı zevki yükseltecektir.
Bir hikâye anlatmaz sadece Coleridge, kurgu da yaratır. Bir düğüne davetli üç misafirden birisinin yolunu keser ve ona ‘İhtiyar Denizcinin Ezgisi’ni aktarır. Dilsel akışla hemen yandaki düğünün aynı anda devam etmesi hem akışkanlık hem de gerginlik oluşturur. Hayat ile anlatı, mitoloji, din ve yakın uzak göndermeler iç içe geçirilir. Efsanevi Albatros kuşu ve onun vuruluşu sembolik olarak merkeze oturtulur. Doğu ve Batı kültürü arasında en uzun ve sürekli uçan kuştur o. Phoenix ile Simurg birdir.
Her büyük eserin anahtar bölümleri vardır. O bölümde yaratıcılık zirveye oturur. “Korkuyorum senden Yaşlı Denizci/ Korkuyorum senin kupkuru elinden!/ Şu pütürlü deniz kumuna benzer/ Uzun, ince ve esmer bedeninden” mısralarını okuduğumuzda imgesel yoğunluk bizi çok uzun bir yolculuğa çıkarır. Coleridge, son iki mısrayı Wordsworth’a borçlu olduğunu söylemekten de çekinmez. Zaten birlikte çalışmışlardır.
Bir şairin kendi kişiliğinin de dışına taşması böylesi eserlere elbette yol açar. Unutulmaması gereken, ‘Yaşlı Denizci...’, ‘bir dini nasihatler değil, sanat eseridir’ ve klasik olma hakkını kazanması en çok bu sebeptendir. Hande Koçak çevirisiyle, bir kez daha ‘İhtiyar Denizcinin Ezgisi’. Üstelik okumayı zenginleştiren çizimler
eşliğinde...