Güncelleme Tarihi:
Polisiyeseverler sizi yeni bir kahramanla tanıştırmaktan mutluluk duyarım: Perihan Uygur. Tuna Kiremitçi’nin ilk polisiye romanı ‘Mezun Cinayetleri’nin kahramanı Perihan Abla. Bir zamanların efsane dizisi ‘Perihan Abla’nın kahramanının emniyet koridorlarda vücut bulmuş hali. Herkesin yardımına koşan, iyi niyetli, geniş yürekli bir kahraman. Yazarın tasvirine göre fiziken de benziyor Perihan Abla’ya. Perihan Uygur’un ekibi de kadınlardan oluşuyor. Erkek polisler ‘Bacılar Birliği’ adını takmış onlara ama onlar bu ismi gururla taşıyor. Aile hayatıyla, işine bakışıyla, otizmli kızıyla sahici, çok daha sevilesi bir karakter Perihan Abla...
Perihan Uygur’la İstanbul’un güzide liselerinden birinin aşure gününde işlenen cinayetle tanışıyoruz. Cinayetlerin ardı arkası gelmeyince ve ölenlerin hepsi de aynı devreden olunca işler daha çetrefilli hale geliyor. Ölenlerin hepsi 1993 mezunu yani 1980 ihtilali sonrası Türkiye’nin yeniden şekillendirildiği yılların liselileri... Bir devlet okulu burası; girmenin zor olduğu, parasız yatılıların çoğunlukta olduğu bir okul. Cinayet kurbanların ortak özelliği lise yıllarında iyi arkadaş olmaları, hatta devredaşlarından farklı, kendi seçtikleri bir yatakhaneyi paylaşmaları. Hepsi parasız yatılı ve o yıllarda ‘melekler’ olarak anılıyorlar. Lise sonrasında hepsi iyi yerlere gelmiş, toplum tarafından takdir edilen, yardımsever kişilikler. Yaşadıkları zorlu şartların ardından hayat onlara cömert davranmış. Onlar da hayatın cömertliği karşısında sahip olduklarını kendileri kadar şanslı olmayanlarla paylaşmışlar. Ama bir gün, onlardan nefret eden biri çıkıyor karşılarına. Onlara karşı bu nefretin sebebi mason olmaları mı yoksa geçmişten kalan bir hesap mı? Bu akıllı katille baş etme görevi Perihan Abla ile Bacılar Birliği’ne düşüyor. Hem de üst mevkilerden gelen baskıyla böylesi çetrefilli bir seri cinayetin kadınların eline bırakılmasını istemeyen erkeklere rağmen...
Kitapta tarif edilen okul, tasvirlerinden yola çıkarak Kiremitçi’nin mezun olduğu Galatasaray Lisesi’ne neredeyse bire bir benzese de yazar satır aralarına yerleştirdiği bilgilerle bunu reddediyor. Yazarın takdiri. Ancak aynı yıllarda benzer çevrelerde büyümüş biri olarak Kiremitçi’nin, kurgunun pek çok yerinde yetiştiği kültüre ait motiflerden yararlandığını söylemeliyim. Elbette o yıllara ait siyasi baskılar, eril kültüre özgü akran zorbalıkları, benim de mezunu olduğum sonradan karma olan okullarda hemcinslerime yapılan fiziki ve psikolojik tacizler dönemin pek çok lisesinde yaşanmış gerçekler. Kiremitçi’nin kitabında da yeni şekillenen Türkiye’nin bocalama yıllarında, yolunu bulmaya çalışan liselilerin başıboş bırakıldıklarında yaşananların pek çok hayatı nasıl etkilediği sert biçimde tartışılıyor. Bu nedenle kitabının konusunun tanıdık gelenler için bir yüzleşme niteliği taşıdığının da ısrarla altını çizmeliyim. Öte yandan kitabın heyecanını kaçırmak istemem ancak bu cinayetler o yılların bugüne yansıması.
‘Mezun Cinayetleri’ çok zekice kurgulanmış, hem masum hem de kurban olan kahramanlarının detaylı ve objektif çözümlemeleriyle süslenmiş ve fonuna sosyal gerçekliklerin yerleştirildiği yetkin bir polisiye.
Usta polisiye yazarları okurun ilgisini sürükleyecek zekice kurguların altına sosyal yaralar, toplumsal eleştiriler yerleştirirler. Kiremitçi de ilk polisiyesinde ustaların izlerini takip ediyor.