Güncelleme Tarihi:
Meğer severmişiz biz birbirimizi. Anlıyoruz. Zamanın bıçak kesiği bıraktığı ruhumuzda anlıyoruz bunu; bir tarih sonu tahayyülünde anlıyoruz. En çok da bu zamanında dünyanın. Anlıyoruz. İnsan, ölümün soluğunu ensesinde hissettiğinde çağırıyor belki de sevdiği her şeyi, herkesi. Gel! Gel sana son cümlemi, boğazımda kalanı söyleyeceğim. Gel, tarihimi hızla gözden geçireceğim. Gel, ölüyorum! Hem sevdiğiyle, hem özlediği ve üzdüğüyle yüzleşiyor. Gençliği, toyluğu, aşkları, çocukları… Bir yüzleşme döngüsüne girip, en azından bunu tamamlayıp ayrılmak istiyor soğumakta olan dünyasından.
“Bu dünya soğuyacak,
yıldızların arasında bir yıldız,
hem de en ufacıklarından,
mavi kadifede bir yaldız zerresi yani,
yani bu koskocaman dünyamız.”
Beliz Güçbilmez kaleme aldığı ‘Beni Bekleme Kaptan’da; bir şairin, memleket hasretiyle son nefesini veren, Piraye’nin, Münevver’in, Vera’nın aşkı, Memed’in babası, insandan umutlu, K ve Ş’lere tutkun, hem sevmenin hem sıkılı bir yumruğun şairi Nazım Hikmet’in soluğunu taşıyor sahneye. Bu noktada da biyografik/ belgesel tiyatro türünde bir oyuna imza atıyor.
Tarih meleğini omuzlarımızda hissederken Nazım’ın sürgününü, 10 Ekim Ankara Katliamı’nı biraz da Barthes’ın ‘studium’ ve ‘punctum’ kavramlarını düşünerek okuyoruz. 10 Ekim’de Ankara Garı’nda olan beni, delip geçiyor o sahne. Bir başkası ise, yanağında buruk bir tebessümle izliyor. Kendi bulunuşlarımız ve konumlarımız, oyuna farklı seyirci deneyimleri getiriyor.
Bir güz ağacıyla başlayıp aynı ağacın yapraklarıyla tamamlanıyor oyunun döngüsü. Kendi içinde bir doğum ve ölüm, baştan sona. Bekleyen bir kaptan ve ısrarla yüzleşmeye çalışan bir şair... Arkada daima değişen renkli fonlar ve yer yer karikatüre giden bazı çizimler...
Bir yandan da Antik Yunan’a taşındığımız koro… Koro bizden, koro bize bizi anlatıyor; derliyor toparlıyor. İki tane bandocu ise yer yer ritmi yakalıyor oyuna dair fakat oyunun ritmi bazen seyir biçimini kırıyor.
Kaptanla konuşması yan izleklerden biri; kendi oyunlarını yazış süreci de bir diğeri. Böylece bir ders niteliğinde. Bir şairin, bir yazarın, bir âşığın iç dünyasına derinlemesine inme dersi.
Sahnede yer yer kurulan tekinsiz atmosfer de tam da bu dünya dediğimiz ve Beckett’in burada -yeryüzünde- olmamızın çaresiz bir şey olduğunu söylediği yere getiriyor bizi. Bu çaresizlik içinde ne kadar umut şiirleri yazarsak ve sevdiğimiz bu dünyayı altmış yaşına gelmeden fark edersek, daha çok dokunacağız belli ki birbirimize. Nazım’sa bunu altmışına geldiğinde fark ettiğini söylese de 19’unda çoktan dünyanın kalbini avuçlarında meraklı gözleriyle ve kalbiyle tutuyordu.
“Çok uzaklarda yuvarlanıyor başım
Oturuyor 19 yaşım
yatağımın başucunda
ellerimin avucunda
bana diyor ki;
-- kafamızda getirelim geri
o delikanlı günleri cancazım,
o dehşetli güzel günleri...”
BENİ BEKLEME KAPTAN
Yazan: Beliz Güçbilmez
Yöneten: Uluç Esen
Yönetmen Yardımcısı: İbrahim Ersoylu
Oyuncular: Adem Mülazim, Ayşe Gülerman, Barış Ayas, Batuhan Pamukçu, Gökhan Kum, Melisa İclal Yamanarda, Mert Tiryaki, Mesut Özsoy, Oğulcan Arman Uslu, Oğuzhan Ayaz, Pınar Hande Ağaoğlu, Zeynep Çelik Küreş ve Metin Coşkun
Koreografi: Cihan Yöntem
Bilet Fiyatı: Salon: 30 ve 25 TL/ Balkon: 20 ve 15 TL
Ne Zaman&Nerede: 26, 27 Nisan saat 20.00‘de Bursa, Nilüfer Nazım Hikmet Kültür Evi’nde.
Bu yazı, 7. Nilüfer Tiyatro Festivali kapsamında, 10-17 Mart 2019 tarihlerinde Prof. Dr. Tülin Sağlam ve gazeteci Bahar Çuhadar’ın moderatörlüğünde düzenlenen ‘Genç Eleştirmenler’ atölyesi kapsamında yazılmıştır. Bir hafta süren atölyeye 9 Eylül, İstanbul, Kocaeli, Ankara-DTCF, Atatürk, Uludağ üniversitelerinin oyun yazarlığı ve/veya dramaturji bölümlerinden toplam altı öğrenci katılmış, atölye kapsamında sekiz oyun izlenmiş ve değerlendirilmiştir. Atölyenin sonunda öğrenciler tarafından kaleme alınan eleştiri yazılarını, kültür sanat ve tiyatro portalları Hürriyet Kitap Sanat ve Tiyatro Dergisi’den takip edebilirsiniz.
* Derman Gülmez, Ankara Üniversitesi DTCF Dramatik Yazarlık öğrencisidir.