HAYDAR ERGÜLEN - haydaree@yahoo.com
Oluşturulma Tarihi: Haziran 30, 2023 11:28
‘Medeni’, Hakan Altınay’ın sözleriyle, “Sahici bir muhabbet, sahici bir merakın ve açık bir kalbin ürünü”.
‘Medeni Cesaret’ başlıklı bir yazı yazmış olabilirim, o yazıda da mutlaka babamdan söz etmişimdir, o sözü öğrendiğim yıllardan da. 68 zamanları, dünyadaki gençlik ayaklanmalarının Türkiye’de daha siyasal düzlemde, kent devrimcileri ve kırsal devrimciler tarafından sistemi yıkmak için bir olanak yarattığı günler.
‘Muasır medeniyetler seviyesi’ne henüz ulaşamamış olsak da idealimizin sürdüğü, umudumuzun olduğu günlerdi ve medeniyet tasavvuru elbette çağdaş, özgür, ileri bir ülkeyi tarif ediyordu, biz o ülkeden ve medeniyetten taraftık, ‘medeni cesaret’ sahibi olmak da henüz taraf olmayanları ikna etmenin yanı sıra, ‘hak bellediği bir yolda yalnız yürüyen’lerin de her şeyi göze almışlığını, kararlılığını temsil ediyordu. Mustafa Kemal Atatürk’ün ‘Gençliğe Hitabe’si ‘Andımız’ gibi ezberimizdeydi nerdeyse, fakat yine onun ‘Bursa Nutku’ndan söz etmek, savunmak ‘medeni cesaret’ istiyordu.
O yıllardan sonra duymamış olabilirim, tedavülden kalkmış olabilir, sonraki kuşaklara klişe gelebilir, eskimiş ve yerine başka değerler geçmiş olabilir derken, yeniden o cesaretin gerektiği günlere geldik, kaldık mı desem acaba? Kim bilir belki de şimdi daha sert deyimler, daha sıkı kavramlar gerekiyordur! Öyle ya ‘kalpsiz bir dünyanın kalbi’nin yavaşladığı, adaletin, bırakın özgürlüğün temeli olmasını, esamesinin bile okunmadığı bu zamanlarda içerden bir ses içten bir kitapla ‘Medeni’ (İletişim Yayınları) olanı yeniden hatırlattı.
Gezi’den önce beraat edip sonra yeniden yargılamayla 18 yıl cezaya çarptırılan
Hakan Altınay’ın denemeleri ‘Medeni’. Kitaba bir giriş yazan Ruşen Çakır’ın dediği gibi, artık pek kullanmaz olduğumuz bu sıfat, ince kitabının kapağında sade ve zarif bir ad olarak duruyor Altınay’ın. Yazıların tümünü Silivri’de Mayıs 2022’den başlayarak kaleme almış.
İtiraz ediyor ama bir-iki yazıyı okuyunca anlıyorsunuz ki bu Hakan Altınay’ın kişisel itirazları, sızlanmaları, şikâyetleri değil. Hatta nerdeyse kendi sürecinden hiç söz etmiyor bile, onun yerine bu ‘büyük cezaevi’ndeki ‘iç avlu’ların önemine değiniyor. Bir tür sorular kitabı gibi. Sorular yeni mi, hayır, fakat eski de değil, kadim sorular, evvelce de sorulmuş, şimdi de sorulan, yarın sorulmayacağını ümit ettiğimiz türden sorular. Altınay’ın bu sorularla belirlenen sorunları dert ettiğini görünce, ‘Bir zamanlar medeniyet diye bir şey varmış ve insanlar da medeniymiş!’ diye düşünmeden edemiyorsunuz. Zira sorular ne çetrefil ne sınav için hazırlanmış ne de açık uçlu, yalın, gün içinde kullandığımız, sorulmasına gerek bile olmayan sorular. Fakat ne yazık ki her seferinde yeniden ele alınması ve yanıtlanması gerekiyor. Eski deyimle adab-ı muaşeret, yenisiyle görgü kuralları benzeri.
Biat eden sormaz, sorgulamaz, medeni insandır sorup sorgulayan, araştıran, merak eden. Medeni olmanın Batılı ya da Doğulu olmakla ilgisi yok, biraz kuşku, biraz cesaret yeter bunun için. Ve nasıl bir toplumda nasıl bir insan olarak yaşayacağını bilme arzusu. Medeni olmak için bir ‘toplum’da yaşamak gerekiyor, ‘topluluk’ta değil! Ece Ayhan’ın temel derdiydi bu, ‘kötülük topluluğu’ der, devamında da ‘kötülük dayanışması’ kavramını dile getirirdi. ‘Medeni’yi okudukça Ece Ayhan’ın ve memleketi şiirleri, romanları gibi ince ince düşünen herkesin sorularının genişletilmiş hallerini, kimi yerde de yanıtlarla soruların yer değiştirmiş olduğunu gördüm.
Yineliyorum. Kitap yeni bir şey söylemiyor, daha esaslı bir şey yapıyor ama. Mevcudu kullanmayı, konuşmayı, tartışmayı, paylaşmayı, anlamayı, sezmeyi öneriyor. Muhabbeti sözgelimi, hakkaniyeti, sorumluluğu, misafirperverliği, iyi niyeti, sevgiyi, olumlu olanı, en çok da ‘başkası öteki değildir’ cümlesinde belirginleşen yakınlığı. “Düşünüyorum öyleyse varım” klasik önermesinin yerine, Desmond Tutu’nun “Varım çünkü varsın” (I am because you are) önermesinin kapılar açtığı ‘Medeni’, ‘daha çok temas, daha samimi muhabbet’ arzusu, ‘iyi niyet üretimi’nin artması gibi güzel taleplerle ilerliyor. Bu ülkeyi lümpenlere teslim etmeyecek olanların ‘Hür olduğumuz için mesulüz; mesul olduğumuz için de hürüz” diyenlerin arasından çıkacağına inanıyor. “Erdem yoksa, üretilmezse Cumhuriyet de yaşayamaz” diyor, görüyoruz.
‘Medeni’, Hakan Altınay’ın sözleriyle, “Sahici bir muhabbet, sahici bir merakın ve açık bir kalbin ürünü”.