Güncelleme Tarihi:
Toplumcu gerçekçilik, eleştirel gerçekçilik, büyülü gerçekçilik diye akıp giderken, büyülüyü aratmayan bir gerçekçilik biçimiyle karşılaşmak az mutluluk mu? İşte karşınızda mavi gerçekçilik ve işte onun en yeni verimlerinden; ‘Edebiyatta Denizcilik, Denizcilikte Edebiyat’ (Hazırlayanlar: Hikmet Temel Akarsu, Emre Karacaoğlu, Naviga Yayınları)
Hikmet Temel Akarsu mimardır, yazardır, romancıdır, Türkiye’nin en ilginç yazar ve entelektüellerinden sayarım onu. Ele aldığı konular, tarihten mimarlığa, oyunlara yazdığı kitaplar, ondaki tutkulu damarın edebiyat içi aktığını gösterir. Hep sürsün. Bu kez de yazar ve gemi inşaat mühendisi, müzik, sinema, edebiyat üstüne yazılar yazan Emre Karacaoğlu ile yolları mavi gerçekçilikte kesişmiş ve bu şahane derlemeyi hazırlamışlar.
“Üç yanı denizlerle çevrili cennet vatanımız...” cümlesi güzeldir de devamı gelmez, gelse de aşkımızın gemisi fındık kabuğu türünden şeylerdir. Denizci bir millet olmadığımız gibi doğrusu dişe dokunur bir deniz edebiyatımız da yoktur! Be adam cümlenin başında söylediğin şey doğruysa ne edebiyatı derseniz, haklısınız! Denize uzak bir halkın deniz edebiyatı da nasıl ve ne kadar olabilir ki?
Fakat mavi bir gerçekçilik var yine de! Denize gönül düşürenler, şiirini, yazısını denizden çıkaranlar, mavi sürgünler, deniz vurgunları, kalebentler, sahilbentler var iyi ki! Bence Akarsu ve Karacaoğlu harika bir düşünceyle dünyanın bütün denizlerini buluşturup, bir delta oluşturup, her bakımdan kapkaranlık bu günlerde masmavi bir kitap hazırlamışlar. Yalnızca düşünmeleri açısından bile kutlamaya değer ikisi de.
Kitap yedi bölüm; ilkinde Eski Ahit’ten Odysseia’ya, Gemici Sinbad’a destanlar, efsaneler, Piri Reis, Barbaros, Macellan, Sadun Boro, Turgay Noyan ve sonra dünya edebiyatının en dalgalı, köpüklü, heyecanlı, masmavi sayfaları açılıyor önümüze. Moby Dick mi dersin “Denizkızları mı dersin kuşlar mı dersin”, Conrad mı dersin “Bayramlar seyranlar mı dersin, şenlikler cümbüşler mi?” Akdeniz mi dersin “Gelin alayları, teller, duvaklar, donanmalar mı?” derken sıra Türk edebiyatına geliyor; önce Halikarnas Balıkçısı, Yaman Koray, İhsan Oktay Anar, Vecdi Çıracıoğlu gibi deniz Türkçesinin en güzel örneklerini vermiş yazarlara, sonra öyküye, denemeye, şiire...
Buraya kadar söylediklerime baktım da sanki bir deniz edebiyatı seçkisinden söz etmişim! Hayır, pek azını anabildiğim bu adlara ve kitaplarına ilişkin yazıların toplandığı bir yapıt bu. Ismarlanmış, yepyeni yazılar ve görüşler. Daha da iyisi Tuba Noyan’ın ‘Önsöz’de verdiği müjde, ikinci seçkiden ve orada yer alacak kimi yapıtlardan söz ediyor. Öyleyse şimdiden yerimi ayırtıyorum, ya çok sevdiğim öykücü ve artık ‘Deli İbram’ın torunu’ diye seslendiğim, yakında kaptan olmasını beklediğim Ahmet Büke’yi ya da nasıl unutulduğuna anlam veremediğim Orhan Veli’nin deniz şiirlerini yazmak isterim!
Kitabı okurken Baudelaire’in “Özgür insan, denizi seveceksin her zaman” dizesiyle açıldım kıyıdan. Sonra sevgili Beysun Gökçin’in Açık Radyo’daki “Heeeyyy Açık Deniiiiiiz” seslenişini duydum, tabii biraz önce cümle aralarına gizlediğim ve en çok sevdiğim deniz şiiri olan, Orhan Veli’nin ‘Hürriyete Doğru’sundan da kimi dizelerle ‘olmak’ istedim: “Yelken ol, kürek ol, dümen ol, balık ol, su ol/git gidebildiğin yere”.
Bu kitabın da aslında gizli bir altbaşlığı var, ‘Hürriyete Doğru’. Ne zaman denizle ilgili bir şey okusam, romandan anıya, öyküden denemeye, kendimi dünyanın derdinden, günün ağırlığından, memleketin karanlığından kurtulmuş gibi hissederim. Sanki bir bahriyeli çocuk özgürlüğüne varırım kendimde. Belki de ‘Denizi Özleyenler İçin’ bir özgürlük hep vardır.
‘Edebiyatta Denizcilik, Denizcilikte Edebiyat’ Yaman Koray, Zeyyat Selimoğlu gibi mavi gerçekçiliğin süvarilerini anımsattığı için bile çok değerli, Vecdi Çıracıoğlu gibi karada bile denizdeymiş gibi davranan has bir yazarı üçlemesiyle tanıttığı için kadirbilir ve denize açılırken okunması gereken neredeyse tüm seyahatnameleri, kutsal metinleri, biyografileri ele aldığı için kılavuz, karada boğulanları denize, mavi Türkçeye çağırdığı için de deniz feneri sayabileceğimiz bir mavi hazine. Onlar ‘Vira bismillah’ deyip açılmışlar, biz de ‘Bereketli olsun!’ diyerek teşekkür edelim, ikinci cildi şimdiden beklediğimizi de söyleyelim.