Güncelleme Tarihi:
Sevsek de korkup kaçsak da sayılar ve matematik hayatî öneme sahip. Başka bir deyişle yaşamı anlamanın, düzenlemenin ve ifade etmenin yollarından biri olan matematik, aynı zamanda dünyayı şekillendiren, insana eşik atlatan ve hemen her sıçrayışın temelinde bulunan bir disiplin.
Fizikçi Michael Brooks, 'Sayıların İktidarı’nda matematiğin dünyayı hâl yoluna sokmaya nasıl yardım ettiğini anlatmaya uğraşırken bu disipline dair hikâyelerle ve anekdotlarla buluşturuyor bizi.
Dünyayı anlatan sayılar
Yazar, sayıların dünyasının bizim dünyamızdaki konumunu anlatmaya girişirken bir gerçeği hatırlatarak başlıyor söze: “Çoğumuz için insanların sayılar olmadan mutlu bir şekilde yaşayabileceğini görmek şaşırtıcıdır. Bunun nedeni, sayıların günlük yaşamımıza derinden gömülü olduğunu bilinçsizce kabul etmemizdir. Dikkatimizi çekene kadar anlayamadığımız şey, yaşam tarzımızın, kurumlarımızın ve altyapımızın sayılar üzerine inşa edilmiş olmasıdır. İş, konut, tıp, siyaset, savaş, tarım, sanat, seyahat, bilim veya teknoloji, ne hakkında konuşursak konuşalım, varlığımızın neredeyse her yönü matematiksel temeller üzerine kuruludur ve matematiğin o kadar da elzem olmadığını anladığınız an, bütün bunlar daha da şaşırtıcı bir hâl alır.”
Brooks’a göre çok eski zamanlardan beri, ne yana dönersek dönelim sayılarla karşılaşıyoruz; dolayısıyla matematik, kaçmayı başarabileceğimiz bir şey değil. İnsanı ve dünyayı şekillendirdiğini söylediği matematiğin, aynı zamanda bir beceri ve bazen de bir fobi olduğunu anımsatıyor yazar. Bunun nedeni belki sayıların ve aritmetiğin icadıyla sayma zorunluluğunun hayatımıza girmesi belki de sayıların tetiklediği bilimsel devrimlerin hızı. Sebebi ne olursa olsun, matematik aşk ile korku arasındaki ince çizgide duruyor hâlâ.
Muhasebe devrimi, kesirler, negatif sayılar, hesaplar derken matematiğin sınırları sürekli genişledi, genişlemeye de devam ediyor. Brooks’a göre gelişme ve kaos, matematiği hem besliyor hem de ondan besleniyor: “Ekonomik bilgelik öyle bir şey ki hükümetler, onların devrilmesine ve düşmesine izin verseydi bu bankalar çok fazla insanın geçim kaynağını, ekonominin en hayatî şirketlerinin ve ev sahibi ülkenin ekonomik büyüme umutlarının çoğunu ezecekti. Böylece başarısız olamayacak kadar büyük kabul edildiler ve tüm dünyayı kaosa sürükleyerek muazzam bir maliyetle kurtarılmaları gerekti. Bu kaos, onları icat ettiğimizden beri sayıların üzerimizde kazandığı gücün kanıtı.”
Matematik, salt ekonomiyle ilintili değil elbette; Brooks sayıların ve formların mükemmel bileşimi olan geometriyi de denklemleri ve algoritmayı da dünyayı değiştiren ve küresel finans sisteminin itici gücü hâline gelen kalkülüsü de hatırlatıyor.
Matematiğin ve sayıların, insanı uçuran kanatlar diye nitelenebileceğini söyleyen Brooks, onların sınırları zorlamaya ve sonsuzluğu düşlemeye yardımcı olduğunu anımsatıyor. Bir hastalığın teşhis ve tedavisinde ya da herhangi bir şeyi tasarlarken sayılar ve matematik bize yol gösteriyor. Aynı zamanda, gökyüzünde olup bitenleri anlamamızda veya bir salgının yayılımını kavramamızda da…
‘İstatistik bir İsviçre çakısıdır’
Brooks, gerçekliğin hayal edilmesinde sayıların ve matematiğin rolünü es geçmiyor; aynı şekilde, sanal sayıların yaşamımızdaki yerini de: “Yirmi birinci yüzyılda sanal sayıların günlük yaşamınız üzerindeki etkisini abartmak artık imkânsız. Radyo yayınları, gitar amplifikatörleri ve sinemadaki ses sistemleri, kültürel mirasının yalnızca başlangıcını oluşturur. Temel dijital araçlarımızın çoğu, bir tür karmaşık sayı işlemine dayanır. Örneğin cep telefonunuza bir bakın. MP3 müzik dosyaları, hızlı Fourier dönüşümleri adı verilen ve karmaşık sayılarla hesaplamayı içeren matematiksel bir teknik kullanılarak oluşturulur.”
Bir başka mesele de istatistik; bugün, yaşamımızın vazgeçilmezi olan bu bilim, gerçeği aramada önemli bir yol gösterici ve düzenleyici Brooks’a göre: “İstatistik (...) her zaman güzel olmayabilir ancak verilerin gerçek anlamını ortaya çıkarabilen, sondalar, cımbızlar, neşterler ve kazıyıcılar gibi matematiksel araçlardan oluşan paha biçilmez bir İsviçre çakısıdır. Guinness, Florence Nightingale, JPEG gibi birkaç ünlü isim ortaya çıkardı ancak çalışmaları incelemeye dayanamayan sayısız kişiyi de gömdü. İstatistik olmasaydı aşının faydalarından habersizdik, sahte ilaçlar alıyorduk ve film veya müzik akışı da yapamazdık. Başka bir deyişle daha kısa ve daha az zevkli hayatlar yaşardık.”
Yazar, sayılarla yaşamanın hikâyesini anlatıyor çalışmasında; bir bakıma anlam arayışı ve anlamlandırma çabasının öyküsü bu. Söz konusu hikâyeye ikili sistemle üretilen bilgisayarlar, dijital veriler, şifreleme ve internet de dâhil, sanal sayıların hayat verdiği elektrifikasyon, cep telefonları ve ses sistemleri de… Kısacası Brooks’ın deyişiyle “çok görkemli bir şey olan matematik”, her an her yerde.
Brooks, matematiğin yaşamımızdaki yerini ve insan için ne anlama geldiğini açıklarken Sayıların İktidarı’nın ana fikrini ortaya koyuyor: “İnsanlığın öyküsü, matematiğin hikâyesiyle ayrılmaz bir bütün. Saydık, parayı ve ticareti icat ettik. Kuma şekiller çizdik ve dünyayı nasıl güvenli bir şekilde dolaşacağımızı öğrendik. Bildiklerimizi, bilmediğimizi bulmak için kullandık ve bazı insanların zamanlarını boşlukları doldurmak için harcamalarına, zenginlik ve refah yaratmak için yeni fırsatlar yaratmasına izin veren karmaşık, ağ bağlantılı, birbirine bağımlı bir toplum inşa ettik. (...) Enformasyon ve sanal sayılar gibi soyut fikirlerin atomik, elektriksel ve elektronik gücün kilidini açmanın anahtarı olduğunu anladık ki bunun mucizelerle dolu sonuçlarını zaten yaşıyorsunuz. Matematik, insan olmanın ne anlama geldiğine dair deneyimi şekillendirdi ve hepimizde iz bıraktı ama bizim haberimiz yoktu. Dolayısıyla matematiği keşfettiğimiz ya da yarattığımız konusunda hiçbir zaman uzlaşamasak da belki şimdi hepimiz bir konuda hemfikir olabiliriz: Matematiğin bizi yarattığı.”
Sayıların İktidarı, Michael Brooks, Çeviren: S. Emre Yavuz, Düşbaz Kitaplar, 320 s.