Güncelleme Tarihi:
Kitabın açılış öyküsü ‘Anı Yasası’nı okurken günümüz insanının peşinde koştuğu mutluluk hakkında düşündüm. Kaçıp durduğumuz kötü anlar, anılar, hisler aslında mutluluğu bulma yolunda birer araç olabilir mi? ‘Anı Yasası’nı siz de bu yaşanmışlıklarla mı yazdınız?
Evet, yaşanmışlıkla ya da yaşayamamışlıkla ilgili. Kendi yaşayamadıklarımın hesabını da kendimden sorduğum ya da sormak istediğim için. Koşup durduğumuz ya da aslında durmadığımız için. Ödümüz patladığı için. Çok korktuğumuz için. Korktuğum başıma geldi diye bir deyimimiz var. Korktuğumuz şeyi ‘güzelce’ seçtiğimizi düşünmediğim için. Evet, keşke bu anlamda, korktuğumuz başımıza gelse. Bazen korktuğumuz başımıza gelse bence ‘hoş’ olabilir...
Sığlaşan ilişkiler, içi boş arkadaşlıklar, aynı evin içinde yaşanan büyük yalnızlıklar ve bir kadının kendini bulma öyküsü. Anneannenin “Peki sen nasılsın kızım?” sorusuyla 35’inci yaşı yüzüne tokat gibi çarpıyor ‘Rebecca’ öykünüzün kahramanının. Bu kadının öyküsü sizde ne kadar yer kaplıyor peki?
“Peki sen nasılsın kızım?” İçten, yaşlı ve biraz da yaslı bir sesle sorulduğunda; en iyi halimde bile burnumun direğini sızlatır. Bilmiyorum, belki dörtte üçümüz su, yarımız hüzün olduğu için ya da bilmiyorum çoğumuz neşe, kalabalık, kahkaha olduğu için... En ‘tam’ hissettiğimiz anda bile kaybettiğimiz bir şeye işaret edebileceği için belki de. Ve bu basit ama içten soru, o sığ sulardan çıkarabileceği için. “Peki sen nasılsın kızım?” Hadi gel bir konuşalım... İşte tam da bu kadar yer kaplıyor içimde.
‘Yaz Bunları’ öyküsünde geçen her duygu ve düşünce o kadar tanıdık ki... Savaş, insanın anlam arayışı, sistemin insanı bir böcek gibi ezmesi... Daşman’ın Ayşe’ye dediği gibi: “Etrafımdaki hemen herkes aynı duyguyla boğuşuyor.” Peki öyleyse biz, bir salgından çıkıp başka bir salgına mı yakalandık?
Biz bir salgından çıkmadık. O salgına girmeden önce içindeydik ve şimdi çıkarken sadece meskûn mahallerde maskelerimizden sıyrıldık. Tam olarak somut anlamıyla. Yoksa diğeri anlamında, keşke! Biz bence birbirimize salınmak, sarılmak için yol gözlüyoruz. Hiç karamsar değil bakışım aslında. En uzağımızdakiyle(!) bile sarılmayı öyle çok istiyoruz ki... Sadece bizi bizden daha iyi bildiğini iddia edip canımıza okuyanların mesaisinden sıyrılabilsek...
Kitabın kapanış öyküsü ‘Kök’ bir manifesto tadında. Toplumun şifacıları olan biz kadınlara bir çağrıda bulunuyor ve içimizdeki gücü keşfetmeliyiz diyorsunuz. “Bizim hatamız, korunması gereken narin yaratıklar olduğumuzu anlatan masallara inanmamız.” Sizce bu masallara neden inandık?
Masallara neden mi inandık? Çünkü çok güzeller! Sorunun cevabını biraz daha açmak, daha kuvvetli bir şeyler söylemek istiyorum ama... İçimden gelen his, dedin zaten diyor: Çünkü çok güzeller! İki insan birbirine deli gibi âşık olabilir ve birbirine ölümüne hatta ötesine söz verebilir. Masallar genellikle orada biter. Evet, gerçek öyle olmayabilir. Gerçek, mutfak bezinin ıslak bırakılması üzerine başlamış bir kavga, eski ilişkilerdeki tercihlere kadar gelebilir.
Bilmiyorum... Bilmediğim çok şey var. Bilmesem de olur ama merak da edeceğim. Sanırım o yüzden yazıyorum.
GÖRDÜM ÇİÇEĞİ
Başak Daşman
İthaki Yayınları, 2022
93 sayfa.