Güncelleme Tarihi:
İskandinav polisiyelerinin miladı sayılan Martin Beck serisinin yaratıcıları Per Wahlöö (1926-1975) ve Maj Sjöwall (1935-2020) mesleki ve ideolojik yakınlıkları sayesinde bir araya gelmişler. İkisi de gazeteci. 1961 yılında evlenmişler. Per Wahlöö’nün edebiyata yönelmesi evliliğinden sonradır. Per Wahlöö imzasıyla yazdığı üç romanı ve iki bilimkurgusal polisiyesi olumlu eleştiriler almakla birlikte yeterli ilgiyi görmemiş. Bunun üzerine yeni bir tarz denemeye karar vermişler. Şöyle özetliyor Maj Sjövall: “Toplumu sol bakış açımızdan tanımlamak istiyorduk. Per daha önce de politik kitaplar yazmıştı, fakat bunlar en fazla 300 adet satmıştı. İnsanların polisiye okumayı sevdiğini, İsveç’in refah devleti imajının altında yatan yoksulluk, suça eğilim ve vahşet kavramlarını polisiye romanlar yoluyla aktarabileceğimizi, insanları bunlar üzerine düşündürebileceğimizi fark ettik. İsveç’in, zenginlerin daha da zenginleşirken yoksulların daha da yoksullaştığı, soğuk ve insanlık dışı bir kapitalizme doğru gittiğini göstermek istedik...”
İskandinav polisiye yazımı kadar siyasi polisiye türünün de en başarılı örnekleri arasında yer alan Martin Beck serisi işte böyle başlamış ve kısa zamanda büyük yankı uyandırmıştı. Daha ilk kitabıyla ‘En İyi 100 Polisiye’ listelerine giren, sinemaya ve TV dizilerine uyarlanan, saygın edebiyat ödüllerine değer bulunan Martin Beck serisi, Per Wahlöö’nün ölümüyle noktalandı. “Biz zaten 10 kitaplık bir dizi tasarlamıştık” diyen Maj Sjöwall, kocasının ölümünden sonra yeni bir Martin Beck polisiyesi kaleme almadı. Hayatını çeviriler, makaleler ve farklı polisiye romanlar yazarak sürdürdü.
BİREYSEL SUÇLARDAN ÖRGÜTLÜ SUÇLARA
Türkçeye ilk kez çevrilen ‘Teröristler’ ilk bölümlerde üç ayrı hikâye üzerinden ilerliyor. İlkinde genç bir kadının hiç de planlamadığı bir banka soygununun mahkemesi var. İkinci hikâye metresinin evinde öldürülen bir porno film yönetmeniyle ilgili. Ve giderek romanın merkezini oluşturacak son hikâye Amerikalı bir senatörün İsveç ziyareti etrafında kurgulanmış.
Siyasi eğilimi, savaş yanlısı olması nedeniyle gittiği her yerde protestolarla karşılanan Amerikalı senatöre karşı ULAG tarafından bir suikast gerçekleştirileceği ihbarı alan İsveç polis teşkilatı hazırlıklara başlıyor. ULAG, terör eylemlerini paraya ve güce tahvil etmeyi amaçlayan, genellikle de antidemokratik amaçlar güden oluşumlar tarafından desteklenen uluslararası bir terör örgütü. Hikâye bir yandan ULAG tetikçilerinin, diğer yandan Martin Beck’in yönetimindeki kriz masasının hazırlıkları etrafında gelişiyor.
Stockholm’e ayak basan iki Japon, bir Fransız ve bir Güney Afrika uyruklu terörist kortejin geçeceği güzergâha bomba yerleştirmekle, böyle bir planı tahmin eden Beck ve ekibi ise bombanın yerleştirileceği noktayı kestirmekle meşgul. Ne var ki tören başladığında büyük bir sürpriz yaşanacak, ortaya çıkan beklenmedik bir suikastçı antika tabancasını İsveç Başbakanı’na çevirecektir...
‘Teröristler’, serinin en hızlı maceralarından biri. Özellikle suikast sahnesinin dakika dakika ilerlediği sahnelerde heyecan ve gerilim iyice tırmanıyor. Buna karşılık toplumsal ve siyasi eleştiri de kuşkusuz en çok bu romanda öne çıkıyor. Per Wahlöö’nün ölümüne denk gelen yazım sürecinde romanın sonlarının melankonik bir rol alması, çıkıştaki ideallerine yeniden sarılarak devlete, polise, ulusal istihbarat teşkilatına, kapitalizmin açgözlülüğüne, bireylerin teslimiyetine öfkeli bir savaş açması şaşırtıcı değil. Zira serinin diğer maceralarında da bu eleştiriler hep olmuştur ki E. Mandel’e göre Sjöwall ve Wahlöö, ‘polis işlemlerine ağırlık veren’ polisiye roman yazarları içinde en eleştirel kafaya sahip olanlardır; polise olduğu kadar burjuva toplumuna karşı da eleştireldirler. Suçlunun/katilin araştırılması giderek polisin, toplumun, bürokrasinin, polisin suçunun araştırılmasına evrilir. Martin Beck’in hem polis teşkilatının bir parçası olması hem de politikadan bilhassa uzak durması yazarların eleştirisine daha keskin ve inandırıcı bir boyut katar.
YANLIŞ ZAMANDA, YANLIŞ YERDE, YANLIŞ SİSTEMDE
İdeolojik bağlanmışlığın, siyasi eleştirinin şekillendirdiği Martin Beck dizisi propaganda romanlarının kuruluğuna düşebilirdi. Ancak Sjowall ve Wahlöö, edebiyatla siyaset arasında hassas dengeyi tutturmuşlar. Sıradan insanların bir suç etrafında altüst olan kaderlerini, hayatlarının hüznünü yakalayan hikâyelere suç takibinin heyecanı da ekleniyor. Mizah biraz ‘kara’, kahkaha daha çok öfkeyle karışıyor.
Martin Beck’in yaratıcıları, gazetecilik deneyimlerinden de yararlanarak lafı uzatmıyor, gelgelelim ayrıntıları da ihmal etmiyorlarlar. Polisiyelerde çok yaygın olan mutlak iyi veya şeytani karakterlere değil, sıradan, hayatın içinden insanlara yer veren, böylelikle entrikayı olabildiğince mantıklı nedenlere dayandıran yazarlar, inandırıcı, heyecan uyandırıcı olay örgülerinin yanı sıra sağlam karakterler yaratmayı da başarmışlar.
Öncelikle de elbette Martin Beck’te... Sona gelindiğinde, o ince yüzlü, geniş alınlı, dolgun çeneli, uzun boylu ve de uğursuz duruşlu, kurşun mavisi bezgin gözlerle bakan ellili yaşlarda bir adam. İlk maceradan elimizdeki son maceraya kadar bireysel hayatındaki değişimler eşliğinde izledik Beck’i ve ekibini. Martin Beck, kalabalık bir ekipten güçlü destek alan bir komiser. Çoğu macerada yardımcıları Martin Beck kadar öne çıkıyorlar: Şiddetten ve teşkilatın gidişatından nefret eden, sonunda istifasını da veren Lennart Kollberg, devasa fiziksel yapısı ve geçimsiz karakterine rağmen Beck’in en güvendiği adamı Gunvald Larsson, sakin tabiatlı ve ansiklopedik bilgilerle donanmış Einar Rönn, bir filin hafızasına sahip Melander... Kifayetsiz muhteris şeflerini, onların suyundan giden memurları, beceriksiz devriye polislerini de unutmayalım.
Son macera olması sebebiyle yazarlar ‘Teröristler’de serinin genel karakteristiklerini ve Martin Beck kişiliğini bir kez daha vurgulamışlar. Böylece “Martin Beck’i bu kadar iyi bir polis yapan şeyin ne olduğunu” bizzat onların ağzından dinliyoruz: “İnsanlarla rahat rahat konuşurdu; çoğu sorunu mizah ve zekâsıyla çözerdi. (...) Martin Beck’i iyi bir polis yapan birçok niteliği arasından özellikle atlanmaması gereken sağlam hafızasıydı; katır gibi inatçıydı ve bir mantık çerçevesinde hareket ediyordu...”
Ama türünün son örneğidir Martin Beck. Çırpınışı beyhudedir. Nitekim Martin Beck serisi Lennart Kollberg’in şu cümleleriyle sonlanacaktır; “Yanlış işte çalışıyorsun. Yanlış zamanda. Yanlış yerde. Yanlış sistemde.”