Güncelleme Tarihi:
Marcel Proust, ıhlamura batırılan bir parça madlen kekinde kayıp zamanın izini bulmuş; tüm çocukluk hatıraları eriyen tatlı midye kabuğu şeklindeki kurabiyeyle maddeselleşmeye başlamıştır. Proust’un 17 yılda yazdığı ‘Kayıp Zamanın İzinde’ adeta hatıralarının anıtsal bir
yontusudur.
Pilevneli Galeri, çalışmalarını Los Angeles’ta sürdüren sanatçı Refik Anadol’un belleğe dair ürettiği yeni medya işlerinden oluşan ‘Eriyen Hatıralar’la son günlerin en çarpıcı sergilerinden birine imza attı. İleri teknolojilerle, mühendislik ve görsel sanatların kesiştiği alanda yeni temsil olanakları araştıran Refik Anadol’un insan bilincine dair veri diyagramlarını üçüncü boyuta taşıyarak görselleştirdiği işleri, güncel sanatın çok da ihtiyacı olan ‘buluş’ yoksunluğuna verilmiş bir cevap niteliğinde.
Yeni medya alanının vizyoner sanatçısı Refik Anadol’un galerinin üç katına yerleştirilmiş madlen kekinin yarattığı duygu bombardımanı etkisindeki dışavurumcu işleri, ‘hatıralar’ın insan bilincinde yarattığı etkiye temellenirken 20. yüzyılın hatıralar meselesine, ‘hatıralarla neler yapılabileceği’ sorusuyla eklemleniyor.
İnsan bilincine dair beyin aracılığıyla toplanan dijital verileri, görsel materyallere dönüştürmek üzere yola çıkan Anadol, bu kez hatıraların madlen kekiyle çağrılması gibi Proustvari bir öngörüyle çağırma eylemini gerçekleştiren titreşimlerin maddeleşmesi üzerine çalışmış. Kaliforniya Üniversitesi’nde yer alan ileri nöroloji laboratuvarı Neuroscape’te, insan beyni ile bilinç arasındaki süreçleri ölçümleyen veri sensörü ‘elektroansefalografi’ makinesi aracılığıyla toplanan veri setlerini algoritmalara dönüştürmüş. Yardım aldığı makine zekâsı, hatıraları ve duyguları insan bilincinden çok daha hızlı bir biçimde gösterebilme marifetine sahip.
Bu etkileyici bilimsel bulgu ve deneysel süreci materyalize eden sanat pratiği ise bu noktada başlıyor. Sanatçının hatıralar ve duyguları üçüncü boyuta taşıma sürecinin ürünü data printing’den oluşan etkileyici dijital işler izleyiciyi galerinin girişinde karşılıyor. Mekânı deneyimlemeden önce, girişte bulunan ekranlardan sanatçının düşünsel sürecinin özetine göz atabilmek mümkün. Galeri mekânının alt katı -Anadol’un deyişiyle ‘bilinçaltı’ katı- Engram veri heykellerinin ses ve ışıkla desteklenmiş yerleştirmelerine ev sahipliği yapıyor. Heykeller, dijital işlerin dondurulmuş plastik ikizleri ise Frank Gehry’den etkilenerek üretilmiş. Serginin ‘kreşendo’su ise galerinin en üst katında, dışavurumcu resim görkemiyle izleyiciyi yakalayan dev LED ekrandaki ‘Eriyen Hatıralar’. Tüm bu bilimsel altyapı, düşünsel kurgu, mimari ve yeni medya arasında geçişlilik ilişkisi son derece güçlü bir sanatsal deneyim ortaya koyuyor; öyle ki ‘Eriyen Hatıralar’ın izleyiciyi bedensel olarak teslim aldığını söyleyebilirim.
Sergiyi, günümüzün dijital ve fiziksel varlıkları arasında giderek daralan mesafeyi tartışmaya açması ve güncel sanata yeni temsil olanakları vaat etmesi anlamında heyecan verici bulmamak mümkün değil. İşlerin dışavurumcu kimliği ise sanatsal ustalık. Sanat ve bilim arasında Rönesans’tan bu yana varlığını bildiğimiz alandan beslenen Refik Anadol’un üretim süreçlerini bilim ve doğaya temellendirirken sahip olduğu araştırma merakı, yaratma heyecanı ve samimiyeti bu çağrışımımı destekledi. Yine de izleyicinin kişisel deneyiminin tüm yazılabileceklerden daha güçlü olacağını düşündüren sergilerden biri ‘Eriyen Hatıralar’.
Bugün artık madlen kekinin yerine geçen depolama aletleri, makine bellekleri; Proust’un yazdığından çok daha fazlasını saklayabilir. Anadol’un yola çıkış noktası olan ‘Hatıralar ile ne yapılabilir?’ sorusuyla dijital yerleştirmelerine bakarken zamana karşı zafer kazanan hangisi olacak diye düşünüyorum; hatıralar mı teknoloji mi? Son dönemde yeni medya alanında özel yazılımlarla üretilen hareketli imajlar, gözü yakalamak konusunda son derece başarılı olsa da; mühendislik ile sanat arasındaki alanın temsil olanaklarının araştırma sahası olmanın ötesine geçip geçemeyeceği konusunda Refik Anadol’un sanatsal vizyonu ümit verici. Zira pek çok kötü örneğinde eksik olduğu üzere yalnızca dijital verinin belli bir kompozisyon mantığında görselleştirilmesine yarayan mühendislik becerisinin bittiği yerde, Anadol’un sanatla hakikat arasında kurduğu köprü başlıyor. Şüphe yok ki, yapay zekânın ve dijital varlıkların yaşamımıza müdahil olacakları, insanın kendi bilinciyle yüzleşeceği yakın gelecekte bu köprüye çok ihtiyaç olacak.
Refik Anadol’un ‘Eriyen Hatıralar’ başlıklı sergisi 10 Mart’a kadar Dolapdere’deki Pilevneli Galeri’de.