Güncelleme Tarihi:
Tiyatro denen o büyüleyici ‘şey’ özünde bir kumpanya ruhu taşır aslen. Nerede, ne koşullarda yapılıyor olursa olsun. Ama bir de kendine ait bir mekânınız varsa, aslında orada ‘yaşıyorsanız’, içinize dolan enerji bambaşka bir mertebeye ulaşır. Kocamustafapaşa Çevre Tiyatrosu’nu mesken tutan Semaver Kumpanya’da sadece bir kere bile oyun izleseniz, o ‘kumpanya’ tadını alırsınız.
1972’de Altan Erbulak’ın Metin Serezli ile birlikte kurduğu Çevre Tiyatrosu, Türkiye tiyatro tarihinin mühim bir parçası. Bu mekân 2002’den beri Işıl Kasapoğlu’nun ve o dönem onun “Ben Kocamustafapaşa’da sahne kiraladım, gelen gelsin” çağrısının peşine takılan tiyatrocuların ‘ev’i. Serkan Keskin, Sarp Aydınoğlu, Tansu Biçer, Nadir Sarıbacak, Sezin Bozacı, Emel Çölgeçen ve kuşağının daha nice başarılı ismi bu ‘ev’de yetişti. Ayrılanlar, kalanlar ve kalbi hep orada atanlarla Semaver, kumpanya ruhunu büyüttü. Bu sene 15’inci yaşlarını, 2007’de sahneledikleri şamatası bol oyunları ‘Semaver ve Kumpanya’ ile kutluyorlar.
Hikâyelerini, ‘çocukları’ bir süredir uzaktan takip eden, tiyatronun kurucusu Işıl Kasapoğlu’ndan ve ‘kumpanya’ ekibinin bir kısmından dinledik...
2002’de Semaver’i kurarken nasıl bir niyetle hareket etmiştiniz?
Siz söyleyince fark ediyorum o kadar zaman geçtiğini... Benim için bugün de o gün de çok farklı değil. Zaman, içine aldıklarını düşündükçe anlamlı. O da benim için her zaman oyunlar demek oldu. Öyle nefes aldım, öyle yaşadım. Bir anlamda yoktan var etmek hali oyun yapmak. 15 yıl önce, bir zamanlar görkemli günler görmüş Çevre Tiyatrosu’nda bir kumpanya kurma hayaliyle yola çıkarken belki de yine bu yeniden var etme süreciydi beni heyecanlandıran en çok. Ülkede hep olduğu gibi unutmuştuk o tiyatroyu da evet. Beyoğlu’nu merkez alan diğerlerinin yanında Kocamustafapaşa’da bir tiyatro açmak çok da akıllıca değildi belki ama tiyatro yapmak tam da bunu gerektirmez mi?
Evet, yapılacak çok şey vardı, boyumuzu aşacaktı... Ama sonuçta ‘Haliç’in öte yanında’ bir şeyler olacaktı işte! Hep birlikte yaptık çocuklarla. Tadilattan temizliğe... Her gün yemek pişti, her gün konuşuldu, beraber karar verildi Semaver’de. Uyuduk, uyandık orada. Tiyatroda her anlamda ‘yaşandı.’
Halkın içinde mahalleyle var olan, semtin ruhuyla beslenen bir tiyatro olmaktı amaç. Repertuvar, sahneleme biçimi, bilet fiyat politikası gibi her konuda bunu gözetti. Yukarıdan bakmak değil, izleyiciyle birlikte yol almak.
Mekân olarak Çevre Tiyatrosu’nu seçmek riskli bir karar mıydı?
Elbette riskti ama olması gereken buydu! Önceliğimiz Kocamustafapaşa halkını yeniden kazanmaktı çünkü gerçek bir semt tiyatrosu öyle olmalıydı, mahallesindeki izleyiciye burun kıvıran değil. Bir anda olmadı her şey ama çok da uzun sürmedi. İlk oyunumuz Shakespeare’in ‘12. Gece’siydi. Semaver’in bakışı Kocamustafapaşa’dan yayılan bir evrenselliği yakalamaktı. Shakespeare gibi zamansız bir yazarı, bugünden bakarak ‘o yerde’ sahnelemek... Mahallenin börek ikramlarıyla başladı her şey.
Hem çok üretti hem de kuşağının en iyi oyuncularının çıktığı yer oldu burası. Semaver’in geldiği noktayı, gittiği yolu nasıl değerlendiriyorsunuz?
Oluşum sürecindeki kolektif ruhu kaybetmemesi Semaver’i bugüne taşıyan en önemli şey. Tek ve bir olamaz hiçbir zaman tiyatro. Oyuncu, ışıkçı, sesçi, dekorcu, izleyici... Biri olmasa hiçbiri olamaz. Konuştuğumuz değerlerin sağlamlığı ve onun getirdiği inanç devamlılığı sağladı. İlk günlerde oluşturulan repertuvar bakış açısı, sahneye koyuş biçimi, zamanın sesini duyma biçimi devam etti. Herhangi bir oyun değil, ‘o oyun’ olacağına, başka bir biçim değil ‘öyle’ sahneleneceğine karar verdiren de bu. Yalnızca gülmek değil, yalnızca ağlamak da değil, hep düşünmek, ‘bir şey’ söylemek. İnsan olmak sadece.
Semaver’i bir süredir sizden sonraki kuşağa devretmiştiniz, yönetmen olarak Serkan Keskin’i, Volkan Sarıöz’ü görüyoruz. Siz sürecin neresindesiniz?
Uzun yıllardır tiyatro kadar büyük tutkum olan denizde yaşıyorum. Çocuklarla iletişim halindeyiz ama çok dahil değilim. Semaver, karakterini oturtmuş bir yapı, Işıl Kasapoğlu olmadığında dağılmaz. Ama çocuklar hep bir ‘son göz’ olmamı ister, bazen uzaktan, bazen İstanbul’a uğradığımda dokunuyorum onlara... Hep yanımdalar, balıklara bakarken bile onları görüyorum.
Türkiye zor ve uzun bir yolda ilerliyor. Böyle dar dönemlerde üretirken, tiyatrocunun kafası başka mı işler?
Türkiye’de işler hiçbir zaman kolay olmadı sanatçı için. Sözünü söylemekle görmezden gelmek arasında kaldı çoğu zaman. Ya ‘bağıra bağıra’ salt içerikçiler ya da suya sabuna dokunmadan güldürenler oldu çok sayıda. İkisi arasına sıkışmadan zamanın, halkın, ülkenin sorununu yok saymadan, bir yandan da sadece işi olan sanata odaklanarak tiyatro yapılabilir, yapılabilmeli. Kim beğenir, gişe nasıl olur soruları içi boş metinler, inanmayan oyuncular doğurur ancak. Sanat muhalefettir. Anlatmak istediğim bir şeylerim yoksa ve birlikte ileriye gidecek bir konumda değilsem tiyatro yapmamayı tercih ederim. Tek bir izleyici varsa, onun için yapılır tiyatro.
15’inci yıl hediyesi olarak ‘Semaver ve Kumpanya’ oyununu yeniden yorumluyorsunuz. Nedir bu oyunun sizlerdeki yeri?
Oyunu ilk yaptığımızda bir yolculuk tasarlamıştık. Türk tiyatrosunun yıllarca Anadolu’da gezmiş yüce oyuncularını selamlamak istemiştik. Şu günlerde bana bir hediye bu oyun. Çocuklar benim daha önce yaptığım sahnelemeyi aynen uygulamışlar. Ankara Bilkent Üniversitesi’nde bir oyun yapıyorum şu sıralar. Oyunumu göremedim! Oyunlar benim için çocuk doğurmak gibi bir şey. Dünyaya geldiklerinde seyircilerin oluyorlar. Onlar büyütüyorlar, yaşamasını sağlıyorlar. Örneğin altı yıldır seyircilerin elinden tutup yol verdikleri ‘Profesyonel’ neredeyse 600’üncü oyuna ulaştı, Semaver Kumpanya’da ‘Metot’ dahil birçok oyun yıllardır oynuyor. Bunları başaranlar seyirciler.
Semaver Kumpanya’nın kapısından girdikleri andan beri burada çalışan, yaşayan, yemekler pişiren, oyunlar oynayan, tartışıp üreten ve yeni oyuncular yetiştiren tiyatroculardan yedisi kendi ‘Semaver’lerini anlatıyor.
SERKAN KESKİN
Akademi İstanbul’da son yılımdı, Işıl Kasapoğlu bölüm başkanımızdı. Bir gün derste bir tiyatro binası kiraladığını, Semaver Kumpanya’yı anlattı. Ertesi gün sabah hemen tiyatroya gittim. 2002’ydi, çok heyecanlı, inanılmaz bir şeydi benim için. 2017’de hâlâ da öyle. O zamandan beri ara vermeden çalıştık, oyunlar yaptık, çoğalarak bugüne geldik. Bu süreklilik seyirciyle aramızda güzel bir bağ kurdu. Şu anda altı oyunumuz dönüşümlü olarak haftada dört gün oynuyor ve sevgili seyircilerimiz bizi yalnız bırakmıyor. Sadece oyun yapmak değil; çoğalmaktı, gelişmekti, aramızdan yazar, yönetmen, oyuncu, tiyatronun her dalından insanlar çıkarmaktı kumpanyanın amacı. Çünkü Işıl Hoca bize böyle öğretti.
VOLKAN M. SARIÖZ
Birlikte başladık. Çokuz çocuklar gibi... Birlikte büyüyoruz. Tabii anne-babalar var. Işıl Hoca var. Dostları var. Duvarlar boyanırken, sahne çakılırken, kumaşlar gerilirken, çöpler atılırken, fikirler uçuşurken kendi oluşumumu seyrediyormuşum. Beni yaratanlara çıraklık ediyormuşum. Ve hepsi dönüp arkalarına bakmadan gidiverdiler. Gerisi hayat diyerek belki... O insanlar içimden asla ayrılmadılar. Yaptıkları şey yapılmaya devam ediyor gibi... Kuşadası’nda denizde çalışırken. Giden gemileri seyrederdim. Bugün yaşıyor olduğum günlere yolculuğa çıkardım... Neyse bugünlerde arkadaşlarımla birlikte buradayız. Çalışıyoruz. Her oyunla, her günle yeniden doğmanın sancılarını göğüslüyoruz... Bu tiyatronun bana verdiği de bu. Kim bilir başkalarına daha neler vermiştir.
MUSTAFA KIRANTEPE
Semaver Kumpanya’ya 2010’da ‘Titus’ oyunuyla dahil oldum. Semaver Kumpanya evimden daha fazla vakit geçirdiğim, çoğu zaman eve gitmek istemediğim; ailem, sığınağım, yalnızlığım, kalabalıklığım... Olmadığında eksik kaldığım sevgilim...
SİBEL ALTAN
Akademi İstanbul’da, 2002 baharında, Işıl Hoca “Paşa’da tiyatro kiraladım, gelmek isteyen gelsin” dedi. Ertesi gün kanunum ve darbukamla “Ben hazırım” dedim. 15 yıldır tiyatronun her köşesinde çalıştım, uyudum, ağladım, eğlendim. Evim demeyeyim de ne diyeyim.
YAVUZ PEKMAN
2002’nin bahar aylarıydı, Akbank Prodüksiyon Tiyatrosu’yla ‘Knepp’ turnesine çıkmıştık, Adana’da Işıl Ağabey “Çevre Tiyatrosu’nu aldım, Semaver’i resmen açıyorum, dramaturji işlerine bakar mısın?” dedi. “Seve seve, onur duyarım” dedim. Deyiş o deyiş. Açılış günü çağrıya koşan bir salon gönüllüyü, tiyatroda atan nabzı dün gibi hatırlarım. Bir gün tiyatroda şarap içip, sohbet ediyorduk. Zorluklara rağmen birlikteydik, çalışıyorduk. Işıl Ağabey birden “Tiyatromuz var be çocuklar” dedi. Her türlü zorluğa, ülkenin koşullarına, hayat gailesine karşı panzehir gibidir Semaver; nefes aldığımı hissettiğim bir orman... Kendi istediğim gibi var olabildiğim, kendim gibi insanlarla, kendi istediklerimi gerçekleştirebildiğim, özgürleşebildiğim bir vaha. Daha ne denebilir ki: “Tiyatromuz var be çocuklar, her şeyiyle bizim tiyatromuz”...
SEZİN BOZACI
Önce sıkı bir izleyicisiydim. Sonra arka sıralarda prova izlemeye başladım. Ama Semaverli olma yolunda ilk gerçek adımı Tilbe Hoca’nın (Saran) beni Işıl Hoca’yla ve ekiple tanıştırdığı gün attım. 2008, ‘Cesaret Ana ve Çocukları’...
Burası benim yaşam alanım. En sevdiğim arkadaşlarımla provalar yaptığım, oyunlar oynadığım, düşündüğüm, tartıştığım, uzun uzun sohbetler ettiğim, kitaplar okuyup filmler izlediğim, şarkılar söyleyip dans ettiğim, yemekler yiyip çay içtiğim, kendimi içindeyken işe yarar ve mutlu hissettiğim tiyatrom; kumpanyam. Biz Semaver Kumpanya olarak Türk tiyatro tarihinde çok önemli bir yeri olan bir sanat kurumunu, Çevre Tiyatrosu’nu yaşatmaya çalışıyoruz. Her koşulda sürdürmeye çalıştığımız bu inadın bir parçası olmak çok güzel.
SARP AYDINOĞLU
Şu anda Semaver’de 15 seneden beri beraber olduğum arkadaşlarımla ortada Semaver yokken beraber tiyatro kurmaya niyetlenmiştik. İçimizde Işıl Hoca’nın öğrencileri de vardı. İlk defa bir Işıl Hoca rejisini (Hamlet /İzmit Şehir Tiyatroları) 1997’de izlemiştim. Ve büyülenmiştim... Sonrasında yaptığı bütün oyunları izledim. Ve tam tiyatro kurmayı hedeflerken duyduk ki Işıl Hoca Semaver Kumpanya diye bir yer kuruyor ve tüm genç oyunculara kapısı açık! Mimar Sinan’daki finallerimin tarihi 4 Haziran 2002’dir. 5 Haziran 2002 de Semaver’in ilk toplantısıdır. Finallerden mezun olduğumun ertesi günü Semaver’e geldim, 15 sene olmuş. 15 senede evimden daha fazla zaman geçirdiğim yer desem, Semaver’in bendeki anlamının sadece çok minik bir kısmını anlatmış olabilirim. Gerisini hayal gücünüze bırakıyorum...
40 kişilik kadro...
- Semaver Kumpanya’nın ilk oyunu 10 Ekim 2002’de prömiyerini yaptığı ‘12. Gece’ydi.
- Bugüne kadar 25 oyun sahnelediler.
- Semaver Kumpanya ekibi şu anda 40 kişiden oluşuyor.
- Şu anda ‘Metot’, ‘Cimri’, ‘İçerdekiler’, ‘Kuşlar’, ‘Mağrur Fil Ölüleri’, ‘Antabus’ ve ‘Semaver ve Kumpanya’ oyunları dönüşümlü olarak sahnede.
- 15’inci seneye özel yeniden sahneledikleri ‘Semaver ve Kumpanya’ oyunu 2 Nisan 19.00’da Kadıköy Halk Eğitim Merkezi’nde, 8 Nisan’da saat 20.30’da, 9 Nisan’da saat 15.30’da Semaver Kumpanya/Çevre Tiyatrosu’nda olacak.