Güncelleme Tarihi:
Litvanyalı yazar Marius Marcinkevicius, bilinmeyen ve anlaşılmayan karşısında duyduğumuz korkulara, yabancının ne olduğuna ve yabancılığın aslında nasıl bir yanılsama olduğuna dair eşsiz bir hikâye anlatıyor. Hoş, hikâyesinin bu kısmını ve dolayısıyla vermek istediği mesajı çıkarsaydı ve geriye sadece iki arkadaşın -domuzcuk ile ineğin- donmuş gölün üstünde doyasıya paten kayıp eğlendiği, usulca güneşin batışını izlediği, çay içip buz yaladığı sıradan bir gün kalsaydı da damağımızda bıraktığı tat eksilmezdi. ‘Bay Kılab’, hiçbir olağanüstülüğe ve maceraya ihtiyaç duymadan, dupduru bir arkadaşlık anlatısı olarak da yeterince etkileyici bir kitap olurdu. Bunu Marcinkevicius’un şiirsellikle mizahı buluşturan edebi gücüne ve Lina Dûdaite’nin düşsel bir ülkeyi andıran pastel tonlu kış manzaralarına borçluyuz.
Ama maceralar iyidir ve yabancılık da üstünde durulası bir konu olduğundan biz yine kitabın aslına dönelim. “Karın ayaklar altında gacır gucur sesleri çıkardığı, pırıl pırıl güneşin gülüp oynama, amuda kalkma ve coşma isteği uyandırdığı” büyülü bir kış gününe gidiyoruz. Domuzcuk ve inek donmuş gölün üstünde delicesine kayıp eğleniyor, fırıl fırıl dönüyorlar. Ne zaman ki yorgun düşüp oturuyorlar, işte o zaman buzun altından koca bir dürtülüşle fırlıyorlar yerlerinden ve o da ne; bir çift koca göz gölün derinliklerinden onlara bakıyor. Kesin olan bir şey varsa bu gözler ‘birinin’ gözleri ve bu biri tehlikeli olabilir, hatta koca bir ineği bile bir lokmada yutabilir. Kim bilir, hani şu bir şeyler yerken ağladıkları söylenen Afrikalı timsahlardandır belki de. Her ne olursa olsun ortada biri varsa onun kim olduğunu bulmak gerekir. Domuzcuk ve inek de tüm korkularına rağmen buzun üstüne yazılar yazarak bu gizemli yaratığı tanımaya, onunla anlaşmaya karar veriyorlar sonunda.
Elbette ‘KİMSİN?’ sorusuna karşılık gelen ‘KILAB’ buza aşağıdan yazılmış ‘BALIK’ın ta kendisi. Ancak bizim kafadarlar bunu yabancı bir dil sanıyorlar ve aralarında tadına doyulmaz diyaloglar yaşanıyor. Hatta domuzcuk ve ineğin maceranın sonunda bile bu ters yazı olayını anlamamış olmaları belli ki yazarın bilinçli tercihi. Evet, balığın dilini anlamıyorlar, aralarında koca bir buz tabakası var, biraz da ürküyorlar ama tüm bunlar onu tanıma isteklerini, S.O.S çağrısını duymalarını ve sonunda bir şekilde anlaşmalarını engellemiyor.
Marius Marcinkevicius yabancıyla aramıza buzdan bir duvar koyarak hem ona olan bakışımıza ayna tutuyor hem de yabancının içine kısıldığı, boğulduğu, sesinin duyulmadığı o yalıtılmış dünyasını solumamızı sağlıyor. Onu bir canavar gibi görerek kaçmak, kaderine terk etmek de elimizde, buzda bir gedik açmak da. Sonuçta, balık buzun altından sesini duyurmak için ağzını ilk açtığında domuzcuk ve ineğin gördükleri tek şey dehşet verici dişler değil miydi?
BAY KILAB
Marius Marcinkevicius
Resimleyen: Lina Duaite
Çeviren: Lora Sarı
Hippo Kitap, 2019
40 sayfa, 29 TL.