ERMAN ATA UNCU ermanata64@gmail.com
Oluşturulma Tarihi: Nisan 15, 2022 10:09
Aykan Safoğlu, SALT Galata’da açtığı ‘Teneffüs’ başlıklı sergisinde, mezun olduğu İstanbul Lisesi ya da popüler adıyla İstanbul Erkek Lisesi’ndeki deneyimlerini odağa alıyor ve kendi geçmişinin toplumsal cinsiyete, tarihe, politik iklime dokunduğu her noktada fotoğrafın, videonun ve filmin güvenilmez karakterlerine başvuruyor.
Görüntü kayıt teknolojilerinin kaçınılmaz kusurları, yaşamöyküsü yazma yöntemi olabilir mi? Aykan Safoğlu, kendi geçmişinin toplumsal cinsiyete, tarihe, politik iklime dokunduğu her noktada fotoğrafın, videonun ve filmin güvenilmez karakterlerine başvurmakta. Deneyimleri geçmiş bitmiş anılar olmaktan çıkaran, toplumsal beklentilerde/kabullerde açtığı yarıklar üzerinden değerlendiren bir tavır bu. Sanatçının, SALT Galata’da Amira Akbıyıkoğlu ve Farah Aksoy yönetimindeki ‘Ardışık’ programının son halkası olarak açılan sergisi ‘Teneffüs’te ise bu tavrın odağında tam da hakkının verileceği bir dönem, lise yılları var.
LİSEDEKİ AKRAN ZORBALIĞI
Safoğlu için İstanbul Lisesi’ndeki (ya da popüler hafızada yer etmiş adıyla İstanbul Erkek Lisesi) deneyimleri, akran zorbalığıyla bağlantılı makro yapıları ortaya çıkaracak bir araç. Akran zorbalığını sadece belli bir döneme, liseye özgü bir travma olarak kabul etmek, kendini güvende görmenin, mesafe almanın en sık tercih edilen yollarından biri olabilir. Ancak aynı yaklaşım, o zorbalığı besleyen ve işlerliğini farklı şekillerde sürdüren kurumsal ve politik anlayışı deşmek için de yetersiz. Sanatçı biraz da bu yüzden Türkiye tarihinin en prestijli eğitim kurumlarından olan okulunu bir ‘prizma’ gibi kullandığını söylüyor: “Işığa ne kadar uzak ya da yakın tutarsam, renk skalası da o kadar değişiyor.” Prizmaya yakından bakıldığında akran zorbalığı görülüyorsa, biraz uzaklaştırıldığında bir kurumun adından ‘erkek’ lafını çıkarmanın zorluğunun sebepleri ve sanatçının ailesinin de bir parçası olduğu Türkiye-Almanya göç rotası belirmeye başlıyor.
Okulun 1917’den beri uyguladığı Almanca eğitimi iki ülke arasındaki yoğun tarihsel, ticari, politik ilişkilerden ayrı görmeyen Safoğlu, Almanya’yı “Türkiye’nin hayal gücünde yer etmiş bir ülke” olarak nitelendirip ekliyor: “O liseye gitmem, anne ve babamın kararı ve bence bu da onların kendi ebeveynlerinin isteklerinden bağımsız değil. Anneannem iki kızının göçmen işçi olarak Almanya’ya gitmesini istemiş, çünkü Almanya’ya gitmeyi kendisine de layık görmüş. Bu yüzden arabuluculuk yaparak kızlarını göçmen işçilerle evlendirmiş. Bir Alman hayranlığı var yani anneannemin de...”
HAREKETSİZ GÖRÜNTÜYE HAREKET
Sergi kapsamındaki ‘Hundsstern streig ab’ (Sirius alçalıyor) filmi, bu isteğin nasıl hayata geçtiğinin Safoğlu üslubundaki bir dökümü; hareketsiz görüntüyü hareketliye çevirmeye yönelik müdahalelerle ilerliyor. İleriye anı olarak kalması için çekilmiş fotoğrafları, saklamaya çalıştıkları çatışmalar görünür kılınacak ya da hissettirilecek şekilde farklı bir mecraya aktarılıyor.
Göçmen olma hali Safoğlu’nun sanatsal üretiminde hep belirleyici bir unsur oldu. Sinema-TV öğrenciliğinden güncel sanat pratiklerine uzanan üretiminin odağında hep hareketlilik yer aldı. “Hareket halinde olma fikri bu liseye, kültürel mirasına ve bende yarattığı hissiyata bakarken de merkezdeydi diye düşünüyorum. Çark halinde, devamlı gezinti halinde olmak...”
TOPHANE’DEKİ İŞÇİ ANITI’NDAN BERLİN’E
Serginin yerleştirmesini dikkate alan bir izleyici de ilk olarak sanatçının okula yürüyüş yolunun üzerinde Tophane’de bulunan parçalanmış İşçi Anıtı’nı (Muzaffer Ertoran, 1973) yeniden bir araya getirdiği yerleştirmesini (Wiedervereinigung) görüyor. Son görülecek eser ise Berlin’de Zafer Anıtı’ndaki melek figürünü hologram kâğıdından yansıyan renklerle adeta resmi bir belgenin parçasına dönüştüren fotoğraf (Walter Benjamin ve Paul Klee’den esinli adıyla Angelus Novus). İstanbul Lisesi’nden Berlin’e ilerleyen bu rota, kâğıt üstünde bakınca, hem sanatçının hem de ailesinin Almanya’da son bulan yolculuğunu izleyici için de tekrarlayan bir hat gibi durabilir. Ne var ki Safoğlu estetik müdahaleleriyle, fotoğraf ve video mecralarının zamanı aktarma iddialarının altına sürekli dinamit yerleştirmekte. Göçmen işçilerin doğrudan, lise öğrencilerinin ise dolaylı olarak üretime koşulduğu bu yol sürekli kesintiye uğruyor. Sanatçı, sergi adının da gösterdiği üzere bu sürecin kıyısında durmakta ısrarlı.
‘Depeche Mode’Zorbalığı mümkün kılan yapılara yönelik bir araştırmada bu gezinti halinin, aylaklığın esas kabul edilmesinde ise başkaldıran bir yön var. Serginin walkman eşliğinde kat edilen okul yollarına referanslı yerleştirmesi ‘Depeche Mode’, artık tedavülden kalkmış aletin ileri geri sarma ve durdurma düğmelerini duvara taşıyarak tekrarlayan bir unsur olarak kullanıyor. En azından zihinde zamanı ileri veya geri sarıp durdurma ihtimali, okul yoluna sıklıkla eşlik eden gündüz düşlerine işaretle, sanatçının bu cenderede kendine açtığı alanları akla getiriyor. Safoğlu, ileriye dönük zaman fikrinde açtığı yarıklarla kendi gündüz düşlerinden,
İstanbul Lisesi’nin üzerinde şekillendiği üretim odaklı dinamiklere bir yol açıyor.
Aykan Safoğlu’nun ‘Teneffüs’ başlıklı sergisi 24 Nisan’a kadar SALT Galata’da.