Güncelleme Tarihi:
Yok, tam olarak bizdeki Susurluk olayı gibi değil. Evet, bizde de Susurluk soruşturuldu; istihbaratla, polisle cinayetlerin, mafyanın iç içe halleri araştırıldı, doğru. Ama bizdeki hâlâ kaza olup olmadığı üzerinde soru işaretleri olan bir kaza sonucu ortaya çıkan bir durumdu.
John Le Carré’nin son romanı ‘Casusun Mirası’nda öyle değil. Soğuk Savaş sırasında Berlin Duvarı’nın dibinde öldürülen İngiliz Gizli Servisi MI6 elemanlarının mirasçıları yıllar sonra hükümet aleyhine dava açmaya kalkarlarsa ne olur? Soruşturma açılır. Peki, soruşturma ne kadar yukarılara gider?
Bu soru bizde sorulsa yanıtını daha kolay verirsiniz belki. Ama ileri demokrasinin beşiği İngiltere’de?
Kendisi de İngiltere’nin hem iç, hem dış istihbaratında çalışmış David Cornwell, ya da romanlarında kullandığı, bizim bildiğimiz ismiyle Le Carré bu sorunun peşine düşmüş.
Casusiye klasiği ‘Köstebek’le dünya edebiyatının unutulmaz tiplemeleri arasına giren antikahraman casus şefi tiplemesi George Smiley, bir kez daha karşımıza çıkıyor. Yıllar önce Berlin’deki operasyondan Smiley sorumludur. Ama soruşturma Smiley’e sıçrarsa, ona siyasi talimatı veren hükümete, İngiliz devletine de sıçrayabilir. Soruşturmayı yürüten savcı ve müfettişler sorguyu Smiley’i hedefe koyacak şekilde genişletip genişletmeme seçeneğiyle karşı karşıyadırlar. Diğer seçenek, suçu Smiley’in altında, onun talimatıyla çalışan ve artık hepsi onun gibi emekli olmuş ama hâlâ ‘teşkilata’ yoldaşlık hisleriyle bağlı ajanların şahsi kusurlarına atmaktır.
Merak etmeyin, bazılarımızın yaptığı gibi kolayına kaçıp sizi casusiyenin iyi bir örneğini okumaktan mahrum etmeyeceğim; tercihin ne olduğunu, kitabın sonunu söylemeyeceğim. Sadece o da değil. Bir Le Carré müptelası olarak kitabın orijinali (‘A Legacy of Spies’ adıyla) çıkar çıkmaz edinip okurken aklımda bir soru vardı: Bunu kim Türkçeye çevirecek?
Çünkü Le Carré olgunlaştıkça (dile kolay 57 yıldır roman yazıyor) lisanını da olgunlaştırıyor, çağdaş bir Shakespeare gibi İngiliz dilinin sınırlarında geziniyor, zorluyor. Sonra kitabın Ali Cevat Akkoyunlu tarafından çevrilmekte olduğunu öğrenince içim rahat etti. Türkçesini okuyunca da haklı çıktığıma memnun oldum; İngilizcesinden aldığım lezzeti, Türkçesinden de aldım doğrusu.
‘Casusun Mirası’, Kırmızı Kedi’nin birkaç ay arayla çıkardığı ikinci Le Carré romanı. Yazarın 1962’de ‘A Murder of Quality’ adıyla yayımladığı roman, kısa süre önce Levent Göktem’in çevirisiyle raflarda yerini almıştı.
‘Cinayetin Parıltısı’, aslında Le Carré’nin 1961’deki ‘Ölüme Çağrı’sından sonra yayımladığı ikinci romanıdır. Her iki roman da casusiye değil, polisiye sınıfına girer; cinayetler ve entrika, siyasi değil, şahsi niteliktedir. George Smiley tiplemesi ilk defa bu romanlarda, ama istihbaratçı olduğu bilinmeksizin cinayetin çözülmesinde ahbapça yardımına başvurulan kişi olarak karşımıza çıkar. Yani ‘Cinayetin Parıltısı’, Le Carré’nin yazdığı ikinci ve son polisiyedir; 1963’teki ‘Soğuktan Gelen Casus’ romanıyla yazar şerit değiştirir ve çok da iyi yapar.
İki farklı türdeki romanın yazılması arasında yarım asırdan fazla zaman var. Evet, ‘Cinayetin Parıltısı’nda romanını okutmak için kendisini popüler olmaya çalışan bir lisan kullanmaya zorlayan genç bir yazar olduğunu kabul etmeliyiz. Bir önceki romanı ‘Nazik Bir Durum’ ve şimdi ‘Casusun Mirası’nda olduğu gibi “Beni okumak istiyorsan, sen de ey okur, biraz çaba harca” der gibi yazı sanatını döktüren bir Le Carré yok daha o zaman. Ama aynı oturmuş mantık yapısı ve geri dönüşleri ustaca kullanıp sizi nefes nefese son sayfalara taşıyan entrika kurgusunu o ilk çağlarında da görebiliyorsunuz; bu da meraklısı okura ayrı bir keyif veriyor.