Güncelleme Tarihi:
Barbara Stollberg-Rilinger’in ‘Kutsal Roma İmparatorluğu’ adlı çalışması, Almanya’da kısa sürede beş baskı yapmış. Bir tarih kitabının kısa sürede beş baskı yapması dikkat çekici; demek ki meslek dışı bir okur kitlesinin ilgisini çekmiş ya da meslek dışı bir okur kitlesini de ilgilendiren bir konuya odaklanmakta. Tarih kitapları ya da tarihin yeni bir bakış tarzıyla yeniden gündeme getirilmesi, daima bugünün yeniden inşa edilmesiyle ilgilidir. E.R. Carr, “Tarihçinin mesleği olarak geçmiş, bugünü anlamanın anahtarıdır” der. “Biz geçmişi ancak günümüz açısından inceleyebiliriz, geçmiş anlayışımızı bugünün gözleriyle oluşturabiliriz.” O halde sorumuz şu: Kutsal Roma İmparatorluğu daha doğrusu Alman Ulusunun Kutsal Roma İmparatorluğu’nun bugünle, bugün ortaya çıkan sorunlarla bağlantısı nedir? Bu sorunun yanıtı, aynı zamanda bizim de bu kitabı neden okumamız gerektiğinin yanıtını oluşturacaktır.
Stollberg-Rilinger de Carr’ı destekleyen bir durumu dile getirir. Ona göre, 19’uncu yüzyıl Alman tarihçileri, ortaçağdaki Alman İmparatorluğu’na “büyük ve güçlü bir ortaçağ Alman devleti anlatısı”yla bakıyorlardı. Çünkü 19’uncu yüzyıl Alman tarihçileri, milliyetçi romantik özlemlere dayanarak, “kendilerine özgüllükle ulusal bir çabanın uygulayıcısı olarak bakıyorlar” ve kendi anlatılarını geçmişe yansıtıyorlardı. Oysa ona göre, ortaçağ imparatorluğunda güç ve otorite gerçekte hiçbir zaman olmamıştı. “Ortaçağ imparatorluğu, terimin modern anlamında asla bir devlet değildir.” Bu ayırıcı özellik de günümüz Alman tarihçilerine, “Avrupa’nın ortasında geniş, barışçı, savunmacı ve federatif bir topluluk” olan bugünkü Almanya için bir geçmiş oluşturmaktadır: “Almanya’nın komşularının geçmişte ondan korkmak için herhangi bir nedeninin olmadığı, modern Almanların da günümüzde huzurlu ve komşularına endişe yaratmadan iftihar edebileceği bir ülke oluşturmaktadır.”
Daha önemli ayrım ise Stollberg-Rilinger’e göre, bugün bazı Alman tarihçi ve siyasetçilerinin, Kutsal Roma İmparatorluğu olgusunun ve fikrinin, Avrupa Birliğinin öncüsü olarak düşünülerek yeni bir Avrupa için olumlu bir model olarak ileri sürülmesinde ortaya çıkmaktadır. Bu duruma, işçi Sovyetleri ya da sosyalist siyasal yönetim biçimi alternatifinin çöküşünden sonra geçmişin geri dönmesi ya da geçmişe geri dönülmesi denilebilir mi? Ama daha önemlisi, Kutsal Roma İmparatorluğu’nun bir model olarak düşünülmesine olanak veren nedenin ne olduğudur.
Stollberg-Rilinger’e göre, Kutsal Roma İmparatorluğu, hem ‘Romalıydı’ hem de ‘Almandı’; bir imparatorluktu ama aynı zamanda bir ‘ulus’a aitti. “Kutsal Roma İmparatorluğu ne bir devletti ne de bir devletler konfederasyonu” idi. Bu imparatorluk, çağdaş devletleri tanımlayan bütün niteliklerden yoksun bir imparatorluktu. İmparatorluk ifadesi bir ‘üst-egemenliği’, bir imparatorun sahip olduğu üstünlüğü anlatır. Ama ona göre, “Kutsal Roma İmparatorluğu’nda imparator, zamanın toplumsal ve dinsel yapılarına sıkı sıkıya bağlıdır”. İmparator yetkilerini kullanırken, bu bileşenlerin rıza ve katılımına bağlıdır. İmparatorluğun, Roma İmparatorluğu olarak adlandırılması, İsa Mesih’in içinde yaşadığı ve öldüğü Roma İmparatorluğu’nun, dört evrensel imparatorluğun sonuncusu olarak gösterilmesiyle alakalıdır. ‘Roma’ terimi aynı zamanda, “imparatorluğu eskiçağ Avrupa’sının emperyal geleneğine sokmaktadır”.
I. Otto 1672’de, önceki kralın dul karısıyla evlenip kendisini Lombardiya Kralı ilan edince Papa tarafından vaftiz edilerek taç giydirilir. Bu Alman monarşisinin Roma İmparatorluğu’yla birleşmesidir ve bütün Hıristiyanlar üzerinde siyasal bir yetke sahibi olma iddiasını gündeme getirir. Stollberg-Rilinger, Kutsal Roma İmparatorluğu’nu, bugünün bir geçmişi olarak değil, kendinde mevcut olan olguları açısından irdeliyor.