Güncelleme Tarihi:
Haydar Ergülen, her yeni eseriyle kendi döneminde bir yol açıcı, tesir edici özellik gösterirken yeni bir duyuşun kapılarını açtı ve sonradan gelenler için de büyük ölçüde belirleyici bir görev üstlendi. Haydar Ergülen enerjisini her şeyden önce şair olmaya değil; her şeyden önce bir insan olmaya harcadığı için ortaya koyduğu nitelikli eserlerin duygusu doğrudan okura temas edebiliyor. Ortaya koyduğu eserlerin hacminden kaynaklanan bir iddia sahibi olması, Ergülen’in şair/yazarlık imgesini parlatmaya dönük bir iddianın, hırsın içinde olmamasından kaynaklanıyor.
Bir hal içinde yazıyor, yakında olanı kavrıyor ve sonra bizim hafızamızla tanıştırıyor kavradığını. Edebiyatımıza musallat olmuş temel hastalıklardan kıskançlığı, imrenmeye dönüştürmüş; güzel bulduğu bir şiiri, yazıyı hayranlığını gizlemeden paylaşmayı yazı ahlakının bir parçası haline getirmiştir. Böyle olunca yazdıkları hakikatini kaybetmiyor. Geçtiği yolların tozuna, hatırasına haksızlık etmeden, zamansız göçenleri, haksızlığa uğrayanları, yarım bırakılmış aşkları, kuşları ve yağmurları yazıyor. Azalan şeyleri yazıyla kayıt altına alıyor. Derinde olanı, gözle görülecek bir mesafeye taşıyor. “suya inanmak için neden çok/ama ben aramadım/nerede bir iyilik görsem suya inandım.”
Sadece ‘80 kuşağının değil, günümüz şiirinin de en üretken, özgün şairlerinden biri. Her yeni kitabıyla, bir önceki kitabı selamlayıp yarına doğru kararlı sözlerle yürüyor. Kendine mahsus üslubunu belirleyen temel özelliklerden biri sözcüklere dokunulmamış cephelerinden yanaşıp o güne dek duyulmamış bir ses düzeni oluşturması. Kimi zaman tekrarlardan, kimi zaman telmihlerden yararlanır. Rahat konuşur, bir dostun omzuna kolunu koyar gibi. Zorlama yok, tıkanıklık yok; akan bir nehre elini sokar gibi serin bir şiir; sloganlardan, bağırtılardan, sentetik göndermelerden uzak... Yürünmemiş yolu biliyor, bakışın bilgeliği, önüne çıkacak engelleri -bir dağ diyelim mesela- ağır ağır siliyor dizeler arasından. Bu yüzden herkesin uğradığı, tartıya vurulduğu çarşılardan, arastalardan uzak, ama herkese eşit ‘Kuşların Göğü Önünde’ sözünü kuruyor. “Ey uyku, kapını kuşlar açıp kapatsın, gönlünü de/ey gönül, nasip şehri ol elmalar asılı göğsünde.”
Doğacı yaklaşımı, kimi şiirlerinde elinde palet varmışçasına renkleri teker teker ele alışı -özellikle maviyi takıntı derecesinde kullanışı- sözcüklerin eşsiz tınısıyla birleşince empresyonist bir resme bakıyormuş hissi veriyor.
Kitaptaki onlarca şair ismi bir şuara sofrasına gönderiyor bizleri. Kimler yok ki? Erken gidenlerden: Orhan Veli, Sait Faik, Cahit Zarifoğlu, İlhami Çiçek, Lorca, Sami Baydar, Ömer Arakon, Seyhan Erözçelik, Ahmet Kaya... Buralılardan: Enis Batur, Selçuk Altun, Tozan Alkan, İlhan Sami Çomak. Bütün bir şiir birikimi değişik türler, söyleyişler (tekerleme, mani, şarkı sözü de dahil) üzerinden yeniden biçim buluyor. “Şu yaprağın akışına/bak gidiyor çırpınarak/onu son yolculuğuna/uğurluyor güzel ırmak.”
Bu son kitabında şiirinin beslenme kaynaklarını da görünür kılıyor. Önce kendine mırıldanıyor, sonra bu mırıldanma mayalanıp dışarıya doğru başka insanları da içeriden kuşatan bir biçimde kabarıyor. Ses, söze yürüyor; yalnızlık, aşka... “Sen yapraklar mısın kuşlar denizler misin/sular mısın eskilerden ince baharlar mısın/ komşu ağaçları mısın ikindilerden bir taşrada/ gölgeler misin parklarda yeşil havalar mısın”, “Aşkın gözü kördür, benimki de dörtbuçuk.”
‘Yağmur’, ‘deniz’, ‘su’, ‘yıkanmak’ gibi kavramları şiirlerinde tekrar ediyor oluşu bir tür arınmayı, ‘katarsis’ durumunu çağrıştırıyor. Çeşitli şairlere, ressamlara, şarkılara göndermeler var. Bu durum şiirlerinde anlamı katmanlandırıyor ve geniş bir okuma atlası sunuyor bize. Baştan beri sözcüklerle iyi oynayan bir şairdi Ergülen, son kitabında da bu durumu bereketli örneklerle (pürneşe, pürgüneş, pürküpeşte) ortaya koyuyor. Ve tabii ironi de eşlik ediyor bizlere: “Yar’ebbim töbe ağrına gitmesin ama/bi beygirle bir kemanı çok görme şu Çingen kuluna!”
Ergülen şiirinde canlı, cansız tüm varlıklar; börtü böcek, insan, hayvan, eşya birbiri içinde eriyor, birbiriyle yer değişiyor. Bütün bunlar insan için, yeniden insanlık için devreye giriyor. Boşuna Hâfız’ı mahlas edinmemiş. “Neyi unutsak acaba hatırlamak için yeniden.”