Güncelleme Tarihi:
‘Kördüğüm’ ya da tıp dilindeki adıyla ‘kronik durum’, bilinen tedavi yöntemleri kullanıldığı halde ortadan kaldırılamayan bazı hastalıkları işaret eder. Çarelerin sınırına gelmiş hekim “Allah’tan ümit kesilmez” sözüne sığınır. Ama teslimiyetten çok, sürekli yeni yol ve yöntem arayışları içinde yaşanan aktif bir bekleyiştir bu. Kürt sorununun günümüzdeki hali tam da budur: ‘Yok’tan ‘var’a, uluslararası nitelik kazanmaktan yeniden inkâra...
Orhan Miroğlu’nun ‘Yeni Yüzyıl, Kürtler ve Bağımsızlık’ adlı hacimli kitabı, Kürtlerin bugünkü hale nasıl getirildiğinin bir özeti olarak çıkıyor okur karşısına. Bugün AK Parti saflarında yer alan (AK Parti Mardin Milletvekili) Orhan Miroğlu, sosyalist gelenekten gelen bir siyasetçi. Görüşlerine katılıp katılmamak herkesin kendi bileceği iş, ama Sezar’ın hakkı Sezar’a: Her iki tarafta da çatışmacı zihniyetin hâkim olduğu bu sürecin başından beri takındığı barışçı tutumundan asla ödün vermemiştir. Üstelik faili meçhul bir suikasttan (Musa Anter suikastı) ağır yaralı kurtulmasına, yakınlarını PKK’ya kurban vermiş olmasına rağmen. Miroğlu’nun barışçı tutumu, iki tarafı da kesmekten sakınmayan bıçak gibi; kışkırtıcı. 1990’lardan itibaren yazılarını ‘Yüzleşme’ anabaşlığında toplaması, çabasının bir göstergesi.
Miroğlu, söylemek istediğini ‘söylenmesi gereken zamanda söyleyen’ bir yazar. AK Parti hükümetinin birkaç yıl önce başlattığı ‘barış süreci’ sırasında, herkes ümitsizlik içinde gelişmeleri izler, Yaşar Kemal bile “Yahu Miroğlu, ortalık kan gölüne dönmüş, sen ismi ‘Silahları Gömmek’ olan bir kitap yazıyorsun. Kim okuyacak peki?” diye uyarırken o, ‘Silahları Gömmek’ (Everest Yayınları, 2012) adıyla yazdığı kitabıyla aktif bir tavır aldı. Miroğlu, hem izlenegelen politikada tarafların tutumlarını ve bu tutumların nelere mal olduğunu sorgulamak hem de 2012-2017 tarihleri arasındaki sürede yaşananları tekrar tartışmak üzere kitabını güncellemeye karar verdi. ‘Silahları Gömmek’, geçirdiği evrimle yeni bir kitaba dönüştü: ‘Yeni Yüzyıl, Kürtler ve Bağımsızlık’.
Kürt sorunu gündeme geldiğinde, konuya ilişkin yazanın derin tarih bilgisi, yüksek analiz gücü vb. artık yorgun düşmüş zihinleri etkilemiyor. Aksine, yaşanmakta olan trajediye iyice yabancılaşmamıza neden oluyor. Oysa Miroğlu konusuna sadece soğuk, nesnel akademik bilgiyle yaklaşmıyor. Eleştiri ve tezlerini, bizatihi bu trajediden, bu trajediye bizzat maruz kalmış masum insanların kendileri ve/veya yakınlarından hareketle geliştiriyor. Akla seslenirken yürekleri de ihmal etmiyor. Yüreklere seslendiği kısımda hem kendi kişisel tarihini oluşturan anılarına hem de yüz yüze görüştüğü mağdurların duygu ve düşüncelerine yer verirken, akla seslendiği kısımda, görüş ve eleştirilerini bilgi ve belgelere dayandırıyor. Örneğin, PKK’nın ‘hendek siyaseti’ni kıyasıya eleştirirken, neden bölge halkı rağbet göstermediği için başarısız kaldığını, yapılmış bir alan araştırmasına da dayandırıyor.
Kürt sorununda başa dönülmesinde PKK kadar işbirliği içinde olduklarını düşündüğü Fethullah Gülen hareketini de sorumlu tutuyor. Öte yandan HDP’nin de sorumluluğunu yerine getirmediğini savunuyor. Çalışma; PKK’nın ‘barış süreci’nde girdiği çatışmasızlık durumunun nasıl aldatıcı bir oyalama taktiği olduğunu, PKK-HDP yöneticilerinin MİT başkan ve yetkilileri ile Kamu Güvenliği Müsteşarı’nın katıldığı toplantı tutanaklarına dayanarak gösteriyor. ‘DAEŞ’e karşı mücadele’ gerekçesiyle uluslararası güçlerin Suriye’nin kuzeyini PKK/PYD’ye teslim ederek çatışmaların nitelik değiştirerek genişlemesini de...
Miroğlu sorunun çözümünde izlenecek rotadan bahsederken “Yüz yılın siyasi parametreleri ve dinamikleri söz konusu olduğunda, kişisel kanaatimiz şudur: Ya Kürt-Türk siyasi ittifakı, ya hiç!” diyor ve Yaşar Kemal’in ‘Türkiye Barışını Arıyor’ konferansındaki “Ya gerçek bir demokrasi, ya hiç!” sözünü anımsatıyor.