Güncelleme Tarihi:
18 yıl önce New York Times’ın çok satanlar listesine girmeyi başaran ‘Bir Kurt Cobain Biyografisi: Cennetten de Ağır’, deneyimli bir biyografi yazarının elinden çıkma. Seattle ahalisinden olması hasebiyle Cobain’in hemşerisi de olan Charles R. Cross, müzik dünyasındaki derinlemesine gözlemleriyle Jimi Hendrix’ten Led Zeppelin’e, Bruce Springsteen’den Alice in Chains’e pek çoklarının hikâyesini anlatmış bir isim.
12 yaşındaki bir çocuğun günlük hayatı nasıl olur da insanda bu denli yoğun bir sayfayı çevirme isteği doğurur? Kitap, okunurken bu soruyu sormaya fırsat bile vermiyor. Arka kapak sola doğru kapatıldığı anda ise insan, izlemesi zor bir filmden çıkmış kadar yorgun hissediyor.
Pek çoklarının aklında, zamansız ‘gidişiyle’ yer etti Kurt Cobain. Rock müziğin herhangi bir alttürüyle ilgisi olmayan, Nirvana’nın ismini duymayan biri bile Cobain’in hikâyesindeki son bölümü bilir. Ancak, akıllarda kalan belki de bu sığ denebilecek Cobain düşüncesinin ona ne kadar büyük bir haksızlık olduğunu anlamak, bu biyografi sınıfına sokmanın yetersiz kalacağı kitapla çok da uzun sürmüyor. Çünkü o tüm dünyanın hayranı olduğu rockstar, doğumundan itibaren her anına şahitlik ettiğimiz, belki de ilk bisikletini ya da ışıklı spor ayakkabılarını aldığımız yeğenimize dönüşüyor.
400’ün üzerinde mülakat, Cobain’in kendi günlükleri, şarkı sözleri ve aile fotoğrafları müzik alanındaki geniş deneyimiyle tanınan Charles R. Cross’un araştırma sahasını oluşturuyor. Editörlüğünü yaptığı The Rocket dergisinin kapağına Kurt Cobain’i ilk kez taşıyarak onun hakkını veren Cross, kitabın hazırlık evresinde sarf ettiği emekle de okuyucuyu değerli hissettiriyor. Kitap boyunca Cobain ve yakınlarının öyle sırlarına şahit oldum ki, şu an onun (Kurt Cobain) en sevdiği makarna markasını, Olympia’daki evinin buzdolabında hangi posterlerin asılı olduğunu, ilk cinsel deneyimini, temizlik işçiliğinden kazandığı paranın ne kadarını nereye yatırdığını biliyorum. Ev arkadaşım hakkında bile bu kadar bilgi sahibi olmayabilirim diye düşündüm.
‘Cennetten de Ağır’, hem yazarın akıcı diliyle hem de her bölümün başında verdiği tarih aralıkları ve Cobain’in kendi günlüğünden alıntılarla, onun hayatına dair bir kılavuza dönüşüyor. Günümüzde belki halen şov dünyasının ’cool’ olmanın gereklerinden biri haline getirdiği ‘uğraşılmamış ün’ çabasına Nirvana’nın da dolaylı olarak girdiğini görüyoruz. Cobain’in Nirvana’nın plaklarını adresini bildiği tüm plakçılara yollaması ancak bunun peşine hiç düşmediğini iddia etmesi... Belki de gençliğinin etkisiyle âşık olduğu tüm kızların yarattığı kalıpların içine girmesi, Cobain’i Cobain yapan bir unsura dönüşüyor. Okuyucu bunun altında da kabullenilme kaygısının yattığını, onun hayatında eşzamanlı olarak bulunanlardan çok daha iyi gözleme şansı yakalıyor.
Bu arada kitap, Cobain’i ‘ikonlaştırma’ gibi yorucu bir vazifeyi de üstlenmeyi reddediyor. Grubun gerçekten kötü kayıtlarından birini, bir plak şirketine yollamasının ardından, plak şirketi yapımcısının şarkıyı hatırlamamasını o plağın ‘silikliğiyle’ okuyucu kendi kendine de açıklıyor. Cobain’in, bazı grupları günümüz insanından bile geç tanımasının kitapta ‘cahillik’ olarak yaftalanması, onu okuyucunun gözünde büyütmesine engel oluyor. Yani bu kitabın, diğer biyografik ürünlerde alışık olunanın aksine, biyografiye konu olan kişiyi ‘devleştirme’ çabasının olmaması, onun biyografi raflarından taşırarak edebi eserler kategorisine de girmesini sağlıyor.