Güncelleme Tarihi:
Kristalin hikâyesi toprakla başlar. Bu taşlar yalnızca karbonun etkisiyle değil; çöl rüzgârları, kum fırtınalarının yanı sıra yerli kabilelerin yıldızlı gökyüzünün altında davullar, ziller ve ‘mbira’yla söylediği özgürlük şarkıları, ritüel danslar, Atlantik Okyanusu’nda demir cevheri taşıyan bir geminin miçosu, isyan, toz, kan ve vahşetle harmanlanarak yeryüzünün en sert, en kırılgan maddesine dönüşür.
Kristalin tılsımlı geçmişi, Pera Müzesi’nde izleyiciyle buluşan ‘Kristal Berraklığı’ sergisinin çıkış noktasını tetikliyor. Pandemi öncesinde sanatçıların şeffaflık ve matlık, toprak ve büyüme gibi temaları birlikte sorgulayacakları bir proje sergisi olarak şekillenen ‘Kristal Berraklığı’, salgın süresince sanatçıların aklındaki tüm soruları altüst ediyor. “Ekolojik ve özenli bir küratörlük nasıl yapılabilir? Sergilerin karbon ayak izleri nasıl azaltılabilir? Küratörler ekolojik uygulamaları nasıl teşvik ederler?” gibi sorular, sanatçıların ve küratör Elena Sorokina’nın aklında dönmeye başlıyor. Hiçbir sanat eseri tek boyutlu olmadığı gibi sergilerin de asla düz bir çizgi olmadığını düşünen Sorokina, “Sergi süresince dünyanın içinden geçtiği dönem yüzümüzü ekolojiye ve iklimsel mutasyona çevirmemize önayak oldu” diyor.
Sanatçılar, bu süreçte oluşan yeni kavramlarla, yeni normal yaşamın getirdiği davranış biçimleriyle harmanladıkları çalışmalar üretiyorlar ve ortaya serginin küratörü Elena Sorokina ve sanatçıların ekolojik bir duyarlılıkla yaklaştıkları, her sanatçının kendi temel taşını, kendi yaratıcı ve siyasal bakışını, duyusal ve duygusal tavrını yansıtan; küresel şeffaflık, insan-toprak ilişkisi, salgın sürecinde oluşan yeni bedensel davranışlar, diller, tüm bunların medyadaki yeri gibi birçok konuya odaklanan bir sergi çıkıyor. Küratör Sorokina, araştırma sürecinden şöyle bahsediyor: “Sergi, kristalleri yer kabuğunun ve toprağın bir parçası olarak ele alıyor. Kristaller eski kültürlerde duyuları olan varlıklar olarak kabul edilmiş, canlı-cansız, organik-inorganik maddeler arasındaki geçirgen sınırlar için mükemmel bir metafor olmuş. Ben de kristal ve minerallerin, canlı-cansız maddeler arasındaki gözenekli sınırlarıyla uğraşan sanatçıları araştırdım.”
Bambaşka coğrafyalardan sanatçıları bir araya getiren sergide; Sammy Baloji, Minia Biabiany, Katinka Bock, Bianca Bondi, Gaëlle Choisne, Kıymet Daştan, Elmas Deniz, Sinem Dişli, Gluklya (Natalia Pershina-Yakimanskaya), Deniz Gül, Ilana Halperin, Gülsün Karamustafa, Yazan Khalili, Paul Maheke, Şener Özmen, İz Öztat, Hale Tenger, Güneş Terkol, Berkay Tuncay ve Adrien Vescovi’nin işleri yer alıyor.