HAYDAR ERGÜLEN - haydaree@yahoo.com
Oluşturulma Tarihi: Mayıs 12, 2023 10:58
Soner Demirbaş, yıllardır hazırladığını, ince ince çalıştığını bildiğim, merak ettiğim şiir kitabın ‘Koruda Söylenen’i (Ayrıntı) okuyunca bekletmeye ve beklemeye değmiş dedim.
Kırşehir’den ‘aşkınan’ çalan ozanlar çıktığı gibi, şiiri başka türlü yazıp söyleyen şairler de çıkıyor. Derdim taşra güzellemesi yapmak değil, taşranın güzellenecek bir yanı da kalmadı doğrusu, biz ne güzel bulurduk eskiden gezince Anadolu’yu, şimdi taş olup yağdıranlara alkış tutan bir ‘irfan’ı var Anadolu’nun!
Kusura bakma
Soner Demirbaş, yıllardır hazırladığını, ince ince çalıştığını bildiğim, merak ettiğim, okuyunca da bekletmeye ve beklemeye değmiş dediğim güzel şiir kitabın, ‘
Koruda Söylenen’ (Ayrıntı), adının güzelliği de ayrı, için yazı böyle başlasın istemezdim ama, hakikaten senin de ‘İnsanlık’ şiirinde alınlık yaptığın Turgut Uyar dizesindeki gibi: “Şimdi tarihte saat kaç?” Bazen yaşadığımız, bize yaşatılmak istenen şeylerin Taliban kafasından hiçbir farkı olmadığını düşünüyorum. Uyarında haklısın sen de, “taşra taşra diyerek suyunu çıkardılar/suyunun suyuna bakıp imgeyi kaçırdılar”. Fakat galiba yine dediğin gibi “kendi kendinin hem yarası hem bıçağı/hem faili hem suç ortağı olan insanlık” diye bir sorun var! ‘İnsanlık’ şiiri insanlığa dersini veren bir şiir olmuş bu arada.
Anadolu irfanı dedikleri şey artık kendi bağnazlıklarını, karanlıklarını örtmek, süslemek için kullandıkları bir kavram oldu, yazık oldu ama, sen orada, Kırşehir’de, “bu da geçer” dediğimiz gündeliğin geçiciliğine pek takılmadan, acele etmeden, sabırla, usul usul uzuuuun yıllardır hem kendi şiirini örüyor, geliştiriyor, değiştiriyor, büyütüyor hem de şiir üzerine çalışmanın da en başta şairlere düştüğünün bilinciyle şiiri düşünüyor, şairlere bakıyor, düşünüş, bakış ve görüşlerini de paylaşıyorsun.
Şair hayatı deyince aklımıza nedense bir tek hayat geliyor ve o hayat da şairin hemen hemen en bakımsız hali oluyor, bu da bir klişe. Oysa ne çok şair hayatı vardır bir düşün, nerdeyse her şaire özel bir şair hayatı. Ha, öte yandan şairler de birbirlerinin hayatlarını pek beğenmezler ya, o ayrı. Fakat senin hayatın, okuduğum kadarıyla, şiirde bir öğrenci hayatı gibi, iyi bir öğrenci hayatı ama.
Felsefe çalışman, yazı üstüne okumaların ve kuşkusuz bunlarla bütünleşen diğer çalışmaların senin yalnızca yazmadığını, tıpkı yazı gibi şiirin de sende bir düşünceye dönüştüğünü gösteriyor. Belki giderek daha seyrek ama daha sıkı şiirler yazıyor olman da bunun göstergesi.
Hem düşünürlere hem yazarlara hem şairlere hepimiz gibi senin de gönül borcun kadar, söyleyiş, imge, çağrışım, düş, şaşkınlık, hayret, sevinç borcun olduğu açık, bunu da açık bir yürek ve kalemle dile getiriyorsun zaten. Kitabın adından söz etmiştim, oradan başlayalım, ‘Koruda Söylenen’, hem zarif bir kitap adı hem de söyleyiş olarak ödemeye sevinç borcundan başladığını gösteriyor ki şiirimizin Ülkü Tamer’e olan borcunun ne çok sevinç olduğu giderek daha çok bilinecek ve şiirin sevinci daha çok duyulacak.
Şiirlerin tümünde birer alınlık ve içlerinde de alıntılar var. Bunlar kitapta bir atlas duygusu yaratıyor. Şiir Atlası. İklimleri değişik, coğrafyaları değişik, kültürleri, alışkanlıkları, ritüelleri apayrı, “dilleri var bizim dile benzemez”, dönemleri, anlayışları farklı, kimi rüzgârlı kimi sıcak, yedi iklim dört bucaktan şiiri getirmiş bize Soner Demirbaş.
Şeyh Galip, Enver Ercan, Emirhan Oğuz, Baudelaire, Yunus Emre, Marcel Proust, Ece Ayhan, Dostoyevski, Murat Gülsoy, Edip Cansever, Dostoyevski, Dağlarca, Kafka, Enis Batur, Gülten Akın, Murathan Mungan, Şükrü Erbaş, Barthes, Kant, Beckett, Joyce, İlhan Berk, Cemal Süreya, Homeros, Celan ve Nâzım Hikmet elbette...
Şair, iyi bir şiir öğrencisidir bence, şiiri öğrenmeyi sürdüren ve öğrendiklerini şiire dönüştüren kişiye şair denir ve Soner Demirbaş da o iyi öğrencidir. Usta olup durmaktansa, öğrenci olup koşmak yeğdir. Nâzım Hikmet örneğin, son nefesine değin şiir çalışmaya, yepyeni şeyler söylemeye çalıştı o koşullarda, o gitti, şiiri çalışmaya devam ediyor.
‘Koruda Söylenen’ de Soner’in takdir belgesidir. Felsefi bir kavrayışın ve düşüncenin lirik şiirini ‘yalın uyak’la yazmak gibi bir zorluğu göze almak bile çok değerliyken, buradan yarasız beresiz ve sevinçle çıkılabileceğini gösterdi bize. Şiirin kendisinden açılan çok yerinde bir şiir tanımı olarak ‘yalın uyak’la tanıştırdı. Borcun ödemekle ilgili değil, var olmakla ilgili olduğunu sezdirdi. Eksiksiz vefa duygusu ve hakkaniyetli tutumu da övgüye değer ama şiirinin yoğun örgüsüdür derin övgüyü de en çok hak eden.
Soner deyince sonenin de akla gelmemesi olanaksız, şiirimizdeki bu yeni sonelerin uzun süre hatırlanacağı kanısındayım: “özsuyu kuru şarap olan güneş ve toprağın/ alnından öpmüştür kendini hançerlemeden önce bir şiirin/ve kuşların süreğen şefkatine sığınmak anlamında”.