Güncelleme Tarihi:
‘Kış’ın dört ana karakterinden Sophia Cleeves, sonu iflasla bitse de bir zamanların başarılı işkadını. İngiltere’nin küçük bir köyündeki devasa evinde -insanlardan uzak durmaya bilhassa özen göstererek- tek başına yaşıyor. Ama şimdilerde bir çocuk kafası eşlik ediyor Sophia’ya. Aslında kafaya benzettiği gözünde oluşan -muhtemel 60 yaşına gelmiş olmasından kaynaklanan- bir benek. Benek giderek büyümüş, Sophia’nın zihninde -ölüm ve yaşamı çağrıştıran- bir çocuk kafası imgesi yaratmış. Ama davetsiz misafirinden şikâyetçi sayılmaz; onu asıl kaygılandıran, Londra’da yaşayan oğlunun kız arkadaşıyla birlikte Noel ziyaretine gelecek olması.
Art (Arthur), Sophia’nın tek çocuğu. Babasını pek az görmüş, kendisini işine vermiş bir kadın olan annesinden aradığı yakınlığı görmemiş, küçük yaşından itibaren yatılı okullarda okumuş. Telif ihlalleriyle ilgili bir şirket için -evden- çalışıyor ve geri kalan zamanında ‘Doğada Sanat’ isimli blog’una yazılar hazırlıyor. Yalnızlığının nedeni, yaptığı işi gerçeklikten, samimiyetten ve siyasetten uzak bulan sevgilisi tarafından terk edilmesi. Annesi karşısında ‘ezik’ duruma düşmemek adına Noel’de sevgilisi rolü yapması için tanımadığı bir kızla -Lux’la- 1000 pound karşılığında anlaşıyor ve birlikte yola koyuluyorlar. Ancak annesinin evine geldiklerinde işler hiç de umduğu gibi gitmiyor Art’ın. Annesi hasta, ev soğuk, buzdolabı bomboş... Neyse ki Lux, hem iş bitirici hem de anlayışlı bir genç kadın. Bir yandan evin idaresini üstlenirken diğer yandan Sophia’nın yıllardır görüşmediği ablası Iris’i de Noel yemeğine davet ediyor.
Bir zamanların savaş karşıtı aktivisti Iris, ırkçı ve zorba babalarıyla çatışmış, yıllar önce evi terk etmiş, Sophia ile ilişkileri de giderek soğumuş. 70’li yaşlarını süren Iris, bütün zamanını mültecilere yardım için geçiriyor.
Birbirleriyle uyumsuz bu dört insanın Noel yemeği Sophia ile Iris arasında başlayan, sonrasında dördünü de içine çeken bir tartışmaya dönüşecek, geçmişin defterleri açılacaktır. Peki ama yaralar sarılabilecek midir?
‘Mevsimler’ dörtlemesinin ilk romanı ‘Sonbahar’, 2016’da yayımlandığından ilk Brexit romanı olarak selamlanmıştı. Ali Smith, Brexit meselesini ‘Kış’a da taşımış. İngiliz topluluğunu Avrupa’dan ayıran Brexit’i bir parçalanma olarak gören Smith, ‘Kış’ta aynı dünyada ama birbirlerinden ayrı -dünyaları bir şekilde birbirlerinden kopmuş veya birbirlerinin dünyalarından kopmuş gibi- yaşayan insanları anlatıyor. Onları kurtaracak olan, bu kopuklukların, parçalanmışlığın üstesinden gelmeleri. Sophia, Iris ve Art’ı bir araya getirenin yurtsuz bir mülteci -Lux- olması ise simgesel bir değer taşıyor.
‘ANLAT ONLARA’
‘Mevsimler’ bir dörtleme ama romanları ardışık sırayla okumak gerekmiyor zira romanlar olay örgüsü ve karakterler açısından devamlı değil. İlk iki roman arasındaki bağlantı temalarında. Smith’in ‘Sonbahar’da üzerinde durduğu temel meseleler -kadın hakları, çevrecilik, toplumsal eylemler, Brexit, mülteciler ve sanat- ‘Kış’ta da sürdürülmüş.
Romanın temaları arasında zaman öne çıkıyor. Zaten Smith’in ‘Mevsimler’ dörtlemesini yazmaya iten tam da bu; zamanın doğasını ortaya çıkarmak. Şöyle diyor bir söyleşisinde: “Ve mevsimlerin yıllar boyunca nasıl ilerlediğini görmeyi seviyorum, ama aynı zamanda daireler halinde, döngüler halinde, katmanlı bir yenilik ve tekrarlama döngüsünde hareket ediyoruz.”
‘Kış’ta bu zaman fikriyle oynamış Smith. Zamanın döngüselliğini, geçmişin hatıralarının üzerimize yığılışını, bugünü etkileyişini karakterlerin -Iris ve Sophia’nın- hayat hikâyeleriyle açığa çıkarmış. Zamanı sıklıkla ileri/geri saran, karakterlerin zihinlerinde dolaşan, iç monologlara yer veren karmaşık bir anlatı yapısı oluşturduğunu söyleyebilirim. Öyle ki pek çok farklı iplikle örülmüş bu hikâyenin ipliklerini takip etmek bazen güçleşebiliyor.
‘Sonbahar’ ve ‘Kış’ romanlarında yaşama sevincinin, kahkahanın ve sevginin parıltılarını dile döken Smith, dilin kendisine rehberlik etmesine sıklıkla izin vermiş. Sözcüklere ve edebiyata olan sevgisi çok açık. Zaman zaman doğrudan dilin kendisini konu ediniyor ve geçmişin büyük sanat ve edebiyat yapıtlarına -mesela Dickens’ın ‘Bir Noel Şarkısı’na- ya da Shakespeare’in eserlerine göndermeler yapıyor.
Dickens, edebi anlamda olduğu kadar siyaseten de önemli bir öncül Smith için. Dickens’ın romanlarında Sanayi Devrimi sonrası Londra’sındaki toplumsal farklılaşmanın, yoksullar ve zenginler arasındaki uçurumun eleştirisi vardı. Smith’in romanlarında ise küreselleşme sonrasında uluslar arasındaki bölünmenin ve ekonomik eşitsizliğin eleştirisi var. Smith, karakterlerini ve eylemlerini hem politik hem de kişisel konularda derinleşmek için ustalıkla kullanıyor. Sophia ve Iris’in çekişmesi de hem karakter yapılarını hem dünya görüşlerini ortaya koyuyor. Mülteci kamplarında çalışan Iris, Brexit yanlısı Sophia’ya “Anlat onlara” diyecektir:
“Arkadaşlarına orada işlerin neye benzediğini benim tarafımdan anlat. Hiçbir şeyi olmayan insanları anlat. Hayatlarını riske atan insanları anlat, ellerinde hayatlarından başka bir şeyleri kalmamış insanları anlat. İşkencenin bir hayata ne yaptığını, bir lisana ne yaptığını, insanı başına gelenleri başkalarına açıklamak şöyle dursun, kendine açıklamaya bile cesaret edemez hale getirdiğini anlat. Kaybın ne olduğunu anlat. Oraya gelen küçük çocukları anlat özellikle...”
Smith’in etkileyici anlatısı günümüz dünyasının, kapitalizmin, savaşların kirli yanlarını sergilemekle birlikte sanatın ve doğanın zenginliğini de barındırıyor. Ve isyan etmenin bitmeyen heyecanını. Geçmişteki eylemlerin anılarıyla yeniden yakınlaşan iki kardeşin ağzından dinleyelim:
“Savaşsız bir dünya istememeyi biliyorduk biz, diyor Iris. Biz başka bir şey için çalışıyorduk, diyor annesi. Bizler öncü kolduk, diyor Iris. Vücutlarımızı makinelere siper ettik. Yüreklerimizin hammaddesinin başka bir şey olduğunu biliyorduk, diyor annesi. Ah, şanslı bir nesiliz, bütün o öfkeli yazlar, bütün o hislerin gücü, onca sevgiyle dolu yazlar, diyor Iris. Doğru, diyor annesi...”
KİMDİR?
İskoç yazar, akademisyen ve gazeteci Ali Smith, 1962 yılında doğdu. Başta şiir, oyun ve öykü yazan Smith, ‘Gibi’yle romancılığa adım attı. ‘Gibi’yi, kendisine Orange Ödülü ve Man Booker adaylığı, Encore Ödülü ile İskoç Sanat Konseyi Yılın Kitabı Ödülü’nü kazandıran ‘Hotel World’ romanı izledi. 2005’te yine Man Booker’a aday gösterilen ‘Rastlantısal’ ile hem Orange Ödülü’nü hem de Whitebread Yılın Romanı ödülünü, ‘Kız Erkekle Buluşur’ ise 2007’de İskoçya Sanat Konseyi Yılın Romanı Ödülü’nü kazandı. ‘İkisi Birden’ romanıyla büyük ses getiren Smith, Bailey Kadınlar Kurmaca Ödülü, Goldsmiths Ödülü, Costa Roman Ödülü’ne layık görüldü. Türkiye’de ‘Kız Erkekle Buluşur’, ‘İlk Kişi’ ve ‘Diğer Öyküler’ adlı kitaplarıyla da tanınan yazar, The Guardian, The Scotsman ve Times Literary Supplement gibi yayınlarda makaleler de yazıyor.
KIŞ
Ali Smith
Çeviren: Seda Çıngay Mellor
Kafka Kitap, 2020
256 sayfa, 30 TL.