Güncelleme Tarihi:
Öncelikle Artweek’e Sanatatak olarak katıldığınız serginin ismiyle başlayalım; aynı zamanda 10 Kasım’da Sanatatak Yayınları’ndan çıkacak Murat Yurttutan koleksiyon kitabının ismi... ‘Sayıların Yerleşimle İlgisi Yoktur’ derken tam olarak neyi kastediyorsunuz?
Artweek@Akaretler’de kitabın sergisini yaptık. Murat Yurttutan, 30 yıldır koleksiyon yapıyor. İki kuşaktan bahsedilebilir koleksiyonunda. İlk kuşak ağırlıklı olarak Mübin Orhon ve Nejad Devrim, Adnan Varınca’dan, ikinci kuşak da ağırlıklı olarak Şenol Yorozlu, Hüseyin Ertunç ve Selim Altan’dan oluşuyor. Bir üçüncü kuşak yok. Belki olacak. Çok ‘slow’ bir koleksiyoner o anlamda ve ben bu tür şahsi biriktirmeleri, bu yavaşlığı çok önemsiyorum. Bir sanatçıdan vazgeçmemeyi, yıllar içinde biriktirdikçe onu daha yakından tanımayı, onunla birlikte derinleşmeyi... Murat Bey de böyle yapmış. “Neden bir kitapta sizi daha yakından tanımıyoruz. Sizi tanımak bizi Şenol Yorozlu’ya da götürecek. İlginç yeni köprüler kurulacak” dedim. Öyle çıktı ortaya. Artweek’teki Şenol Yorozlu sergisi de kitapta yer alacak eserlerden oluşuyor.
Bir eleştirmen bir koleksiyonerden ne bekler? Ya da bir şey bekler mi?
Nefis soru. Ünlü Fransız eleştirmen ve yazar Catherine Millet ile yaptığımız konuşmada o dikkat çekmişti. “Eskiden müze müdürlerini, küratörleri yetkiyi almak, yetkiyi kötü kullanmak, sanatçıları manipüle etmekle eleştiriyorduk. Şimdi onların yerini, emir beyi olarak koleksiyonerler aldı. Kimse onları eleştirmiyor” demişti. Eleştirmemiz çok gerekli oysa. Takdir ettiklerimizi de bu kitap gibi örnek olarak kamuya açmalıyız. Bugün mesela tanınmış pek çok işinsanının koleksiyonuna baktığımda hiçbir kriter, şahsi seçim görmüyorum. Aksine piyasanın birtakım öne çıkan, artık ezberlediğimiz isimlerinin ezberlediğimiz işlerini görüyorum. Mesela sanat tarihinden önemli sanatçıların işleri var. Onların da bağlamı, birbirleriyle ilişkisi tamamen kör.
O zaman bir eleştirmen olarak koleksiyonerden de mi eleştirel olmasını bekliyorsun?
Aslında şunu bekliyorum, şahsi tercihlerde bulunmasını... Çünkü bu şahsiliğin piyasaya ve onun geçici banal zevkine bir direnç noktası oluşturabileceğini düşünüyorum. Ve bu da Türkiye’de yok denecek kadar az var. 1980’lerin sonunda, 1990’larda TIR’larla yapılan alımları hatırlıyorum. Yine bu dönemde cip karşılığı, sitede yazlık ev karşılığı toplu alımlar yapan koleksiyonerleri hatırlıyorum. O noktada değiliz ama şahsi bir deneyim yaratma noktasında da değiliz.
Şenol Yorozlu uzun zamandır gündemde değil. Tekrar gün ışığına çıktı bu sergi aracılığıyla. Kitap da öyle yapacak. Çocukluğunuzdan beri kendisini tanıdığınızı biliyoruz. Bugün baktığınizda resmiyle ilgili ne gibi yeni tespitleriniz var?
İşte Yorozlu’nun uzun zamandır olmaması Yorozlu’nun artık silinip gittiğini değil, aksine piyasanın ve onun aktörlerinin ne kadar geçici, uçucu, incitici, rakamlara sadık değerlere sahip olduğunu gösteriyor. Onu geçicilikten koruyan da bugün baktığımda koleksiyonerleri. Koleksiyoner, şahsi alım yapar, kendisinden, öyküsünden, merakından, hayattaki pek çok müzik gibi başka şeyden beslenirse piyasanın üstünden atlayabilir ve sanatçısını da kolaylıkla atlatır. Yani korur ve onun sürekliliğini sağlar. Bunu bu kitap ve sergi sürecinde fark ettim.
Yorozlu’yu nasıl tanımlarsınız, çağdaş mı güncel mi modern mi?
Politik koleksiyoner var mıdır?
Şahsi öyküsüyle tercih yaparsa elbette politik olur, ister istemez.
Artweek’te kimleri beğendiniz?
Favorim triptik resmiyle Tayfun Gülnar. Bir de sarkastik yazı resimleriyle Esra Gülmen.
Artweek@Akaretler, 19 Eylül’e kadar Akaretler Sıraevler’de görülebilir.