Güncelleme Tarihi:
Oskar Fuchs, Leica Galeri’nin Türkiye’ye gelmesine öncülük etmiş çağdaş sanat koleksiyoneri. Aynı zamanda, çağdaş sanat mastırı yapmış Türkiye’deki birkaç fotoğraf koleksiyonerinden biri. İsviçreli bir ailenin dördüncü jenerasyonu. Çokkültürlü aile mirasının etkisiyle fotoğrafa özel merak sarmış ve bu tutkusu Türkiye ve Yunanistan üzerine sergi yapabilecek bir fotoğraf koleksiyonuna dönüşmüş. Birçok fotoğraf koleksiyoneri gibi fotoğraf çekmeyi çok seven, özel lens ve makine de toplayan Fuchs ile fotoğraf sanatı ve zor bir süreçten geçen Türk çağdaş sanatı üzerine konuştuk.
Fotoğrafla ilişkiniz nasıl başladı?
Aileden gelen bir meraktı. Babam, hatta dedem çekerdi. Türkiye ve yurtdışında çektikleri fotoğrafları baskı için yurtdışına yollarlardı, çünkü burada yeterli laboratuvar olmadığı için filmler orada yıkanır ve tab edilirdi. Postacı yurtdışından evrak getirdiğinde heyecanlanır, onlara bakmak için postacıyla kapıda beklerdim. Gördüklerimden etkilenir, büyülenirdim, uzaklara gidip hayallere kapılırdım, oradaki hayatları merak ederdim. Hafta sonları tam bir merasim eşliğinde babam dia projektörü kurar, ailece fotoğraflara bakardık. Evde inanılmaz kitap ve dergi olurdu, National Geographic gelince eve, saatlerce odama kilitlenip bakardım. Yaklaşık 15 sene önce bilinçli bir şekilde fotoğraf toplamaya başladım.
Peki çağdaş sanat...
Yaklaşık 15 senede oluşturduğumuz çağdaş sanat eserleri koleksiyonumuz var. Sıradan değil, belirli kriterlere göre toplarım. İlgimi çeken bir diğer konu da, bazı çağdaş sanatçıların fotoğrafı kullanmaları, fotoğrafa kendi sanatsal kimliklerini katmaları. Bu işbirliğinden inanılmaz eserler doğuyor, o eserlerin cazibesine katılmamak elde değil. Urs Fischer’i en iyi örneklerden biri olarak verebilirim. Son yıllarda çağdaş sanata yöneldim diye fotoğraf toplamayı bırakmadım, tam tersine daha da derinleştirdim bu merakımı. Daha odaklı ve sistematik, önemli küratörlere, profesörlere, fotoğraf müzelerine danışarak ilerliyorum. Yurtdışı bu konuda çok ileride, oradaki kontaktlarımı kullanarak yapıyorum. Fotoğrafta iddialıyım desek yeridir...
Ara Güler ile enteresan bir anınız var mı?
İlgi alanınıza giren fotoğrafçılar kimler?
Savaş öncesi: Alfred Stieglitz, Aleksander Rodchenko.
Savaş sonrası bütün Magnum fotoğrafçıları: Edward Weston, Paul Strand, Elliot Erwit, Andre Kertesz, Brassai, HCB, Josef Sudek, Bill Brandt geniş açıyla inanılmaz portre çekerdi ve tabii Irving Penn ve yeniler Jonas Bendiksen, Jacob Aue Sobol, Alec Soth gibi...
Türkiye’de inanılmaz iyi fotoğraf sanatçıları var, birkaçıyla çok da iyi dostuz. Yurtdışında çok iyi bir isme sahipler ve tanınıyorlar da. Hatta daha önce bahsettiğim gibi bir projeyle onları yurtdışında tanıtmakla ilgili fikirlerimiz var.
En sevdiğim konu da ünlü fotoğrafçıların Türkiye ve Yunanistan konulu fotoğraflarını toplama.
Fotoğraf koleksiyonerliğinin kriteri nedir?
Bakmak, bakmak ve bakmak... Bırakın kalbiniz ve içgüdünüz karar versin. Kendi gözünüz size iyi bir koleksiyon yapacaktır. Eğer bunu bir konu veya bir dönemle ilgili yaparsanız daha kolay ve zevkli olur. Herhangi bir konu olabilir, kendi mesleğinizle bile bağdaştırabilirsiniz, herhangi bir kriter gerektirmez. Fotoğrafı sevmek yeter... Durmadan fotoğraflara, kitaplara bakın, özellikle fotoğraf kitaplarına. Müze, sergi gezmek de muhakkak ufkunuzu acar. Zamanla sevdiğiniz tarz oturur, bir süre sonra ilginiz ve beğenileriniz değişebilir, endişelenmeyin. Koleksiyon yapmak için bir tek baskı tekniklerini bilmekte yarar var. Tabii fazla para harcamak da gerekmez, çok ufak paralara fotoğraf satın alınabilir... Zaman içerisinde kendinizi geliştirir, konulara konsantre olursunuz.
İyi bir koleksiyonun bir kriteri de olmazsa olmaz olan fotoğrafçıları koleksiyona katmak... Ansel Adams, misal olarak. İlk kendisinin uyarladığı değişik fotoğraf teknikleriyle çekilmiş fotoğrafları var; şu anda fotoğraf sanatçıları tarafından kullanılan...
Edisyon konusu var bir de...
Edisyon konusu da hiç bitmeyecek bir tartışmadır. Gerek var mı yok mu, bu her koleksiyoncunun kendisini ilgilendiren bir konudur. Dediğim gibi, bazı sanatçılar monobaskı yaparlar, bir tek baskı; o fotoğraftan başka fotoğraf yoktur ve onu bir daha basmaz. Edisyon tercih eden fotoğrafçılar da var. Eugene Smith der ki: “Filmin negatifi tek sayılan başarıdır, baskısı ise onun performansı.”
m Ara Güler ve Burhan Doğançay ile yakın ilişkiniz vardı. Bu ilişkiler sizi nasıl besledi? Sanata bakış açınızı nasıl geliştirdi?
Bu soru hakkında kitap yazabilirim Sabiha... Ara Güler’in fotoğrafla ilgili verdiği bilgiler beni bambaşka boyutlara taşıdı. Keza Burhan Doğançay’ın modern sanat hakkındaki bilgileri de... Bunun dışında ikisi de çok iyi dosttular, inanılmaz bilgiliydiler. Sanatın dışında hayat, insanlık ve dünya hakkında bana öğrettikleri, her şeyin önünde gelir.
Sanatçılarla bir arada olmayı koleksiyonculuğun en önemli kriteri olarak görürüm. O sanatçı eserini çocuğu gibi sever, anıları vardır onunla ve onu sana verir. “Al bunu, benim için çok değerlidir” der, “Sende olmasını isterim” der... Sanatçının eserle kurduğu ilişkinin bana transfer oluşu ve benim de onun değerini koruma misyonunu üstlenmem benim için paha biçilmezdir.
Çağdaş sanat mastırı yapmış bir koleksiyoner olarak size şunu sormak istiyorum: Çağdaş sanat koleksiyoneri kimdir, sanata katkısı denir?
Çağdaş sanat beni her zaman bilmediğimle, bildiğimi sanıp beni her seferinde şaşırtarak yeniliklerle yüzleştiren bir sanat tarzıdır. İnsanlar çağdaş sanat koleksiyoneri olurlar, çünkü deneyimlerinin yansımalarıdır, günlük hayatlarına çok daha uygundur. Kübist bir Picasso’yla, Dadaist bir Duchamp’la karşılaştırılırsa... Zamanın sanatı, hemen şimdi, şu an olandır ve geleceğe de dokunur elbette...
Bir sanat tarihi profesörümün yorumu ise aslında tam da şimdinin sanatını anlatmaktadır. “Bir çağdaş sanat eserini duvarına astığında o duvara veya ortama uygun değilse, bil ki çağdaş sanattır.” Koleksiyonerlik, “Benim duvarıma bu resim yakıştı” demek değildir, sen eğer ‘sanat eserini’ o duvara göre alıyorsan o duvara çok fazla para verdin demektir. Sanatçı sana “Bakayım evin ne tarz döşenmiş, ona göre tablo yapayım sana” diyorsa o da benim gözümde sanatçı değildir.
Koleksiyoner için sanat eseri bir emtia değildir, borsada satılan veya ticareti yapılan bir mal değildir, onu yapanlar galerilerdir. “400-500 adet eserim var” demek sizi iyi bir koleksiyoncu yapmaz, eserlerin kalitesi ve değerleri ve birçok başka kıstas iyi bir koleksiyonu belirler.
Yunanistan’ın bile dünya çapında beş-altı koleksiyoneri varken bizde neden sayı çok az?
Koleksiyonculuk bilgisi ve kültürü olarak ülkemiz batıdan hala çok geride. Daha da önemlisi pazarlıkçı koleksiyoner yapısı devam ettiği sürece bu kültürsüzlük sürecek. Eğer bir tabloyu birkaç yıl sonra satmak üzere alıyorsanız bu koleksiyonerlik değil tüccarlığa giriyor. Bir de kendi sanatımıza ve sanatçılarımıza sahip çıkmakta yetersiziz. Özellikle bu dönemde yabancı sanatçıları değil kendi sanatçılarımızı koleksiyonlarımızda öne çıkarmak, onları yurtdışında görünür kılacağı projelerde desteklememiz gerekir. Galerilerimize de sahip çıkmalıyız, zor bir süreçten geçiyorlar. Her koleksiyoner yakın olduğu galeriyle bağlarını koparmamalı, dayanışma ve irtibat içinde olmalı.
Siz de fotoğraf çekiyor musunuz? Nerelerde çekim yapıyorsunuz, nasıl bir heyecan anı yakalamak?
Fotoğrafın her şeyi beni çok rahatlatıyor. Amatörce fotoğraf çekmeyi çok seviyorum. Yoğun iş temposunu ancak fotoğrafla dengeliyorum. Türkiye ve İstanbul inanılmaz bir sahne. Her ünlü fotoğrafçı Türkiye’de ve özellikle İstanbul’da calışmıştır ve hala da çalışmaktadır. İstanbul’un her köşesini severim. Özellikle tarihi yarımada, Beyoğlu ve Haliç’in her yeri. İstanbul hala süprizlerle dolu. Sabah gün ağarmadan gün batımına kadar her yeri muhteşem. Fotoğraf çekmek sabır isteyen bir iştir. O sabır beni heyecanladırıyor, hani o bekleme ve işte o anı yakalamak, anlatılamaz bir zevk.