Güncelleme Tarihi:
İçinde bulunduğumuz siyasal durumun anlaşılmasında şu düşünürlerin özel bir yeri olduğu kanısındayım: Ernst Bloch, Daryush Shayegan ve Kojin Karatani. Hem Shayegan’ın hem de Karatani’nin, kendi teorik yolculuklarının başında, Bloch’u referans edinmiş olmalarının rastlantısal olmadığını da söylemeliyim. Bloch’un ‘Umut İlkesi’ ile ‘Hıristiyanlıktaki Ateizm’ birer başucu kitabı ama filozofun ‘Erbschaft dieser Zeit’ı (Bu Zamanın Mirası) henüz Türkçeye çevrilmedi. Shayegan’ın ‘Yaralı Bilinç’ine ilgi gösteren çevrelerin, filozofun yeni kitabı ‘Melez Bilinç’e neden ilgisiz kaldıkları konusunda düşünmek gerekir. ‘Yaralı Bilinç’ tarihsel bir problem durumunun değerlendirmesi ise ‘Melez Bilinç’ bu problem durumundan çıkışa ilişkin bir seçenek-yolun kitabıdır.
Burada, Kojin Karatani’nin farklı bir konumu var kuşkusuz. ‘Metafor Olarak Mimari’, ‘Derinliğin Keşfi’ ve ‘Tarih ve Tekerrür’deki edebiyat yazılarını hesaba kattığımızda Karatani, bir edebiyat eleştirmeni. Karatani’nin heyecan verici ikinci önemli katkısı ise Kant ile Marx’ı birlikte okuduğu ‘Transkritik’le gelir. Öznel ve nesnel bakış tarzından farklı olarak ‘paralaks bakış’ tarzını keşfeden Karatani, ‘Transkritik’te Marx okumalarına yeni bir perspektif getirmekle kalmaz, temelde sermaye-ulus-devlet üçlüsünü aşabilecek cemaatler-üstü bir toplumun nasıl mümkün olabileceğini de tartışır. “Ulus-devlet kendini olumsuzlama ve ‘imparatorluğa’ doğru yönelme dürtüsünden vazgeçemez” tezini dile getiren, ‘ulus-devletin tekerrür zorlantısı’ kavramını, bu kitapta geliştirir Karatani. Bu iki kitabın üçüncü sacayağını, Karatani’nin Türkçeye yeni çevrilen ‘Dünya Tarihinin Yapısı’ oluşturmaktadır.
Karatani’yi peşinden götüren teorik problemin ne olduğunu, ‘Transkritik’teki şu analizde bulmak mümkün: “Kapital’de bir devlet teorisinin olmaması, Marksistleri ya bu meseleyi örtbas etmeye ya da Marx’ın ‘Kapital’den önceki açıklamalarına dönmeye götürdü. Yaygın kanaate göre Marx ilk dönemlerinde devleti ‘hayali bir cemaat’ olarak görmüş, bu dönemleri atlatıp yaşamının orta devrelerine geldiğinde de ona sınıf hâkimiyetinin bir aracı gözüyle bakmıştı. Ama Louis Bonaparte’ın ‘18 Brumaire’inde devlet hakkında bu her iki örnekten daha derin bir kavrayış vardır. Peki, ‘Kapital’deki Marx nasıl olmuştu da devlet hakkında hiç kafa yormamıştı? (...) Marx’ın ‘Kapital’deki yöntemini uygulayarak yeni bir devlet teorisi kurmak zorundayız.”
Karatani’ye göre, Marx entelektüel kariyerini ‘Hegel’in Hukuk Felsefesi’nin Eleştirisi’yle başlatmıştır.
‘Dünya Tarihinin Yapısı’nın ana kavramı, ‘sermaye-ulus-devlet’ kavramıdır. Bu büyük kavramın sınırlarını şöyle çiziyor Karatani: “Kapitalist piyasa ekonomisi en başta gelir. Ne var ki kendi haline bırakıldığında kapitalist piyasa ekonomisi kaçınılmaz bir biçimde ekonomik eşitsizliklere ve sınıf çatışmasına yol açar. Buna karşılık, komünal topluluğun ortaklığını ve eşitliği hedeflemesiyle nitelendirilen ulus, kapitalist ekonominin meydana getirdiği çeşitli çelişkileri çözmenin yollarını arar. Devlet ise vergilendirme, yeniden bölüşüm ve düzenlemeler gibi tedbirlerle bu görevi yerine getirir.”
Ulus kavramıyla ilgili tanımdaki farklılığa dikkat çekerim. Karatani’nin teorik uyarısı şöyle: “Eğer sermaye, devlet, ulus ve dini aşmak istiyorsak, önce onların ne olduklarını anlamalıyız. Onları yalnızca reddetmek bizi hiçbir yere götürmez.” ‘Dünya Tarihinin Yapısı’, işte bu teorik yolculuğun kitabı.
DÜNYA TARİHİNİN YAPISI
ÜRETİM TARZLARINDAN MÜBADELE TARZLARINA
Kojin Karatani
Çeviren: Ali Karatay
Metis Yayıncılık, 2017
432 sayfa, 40 TL.