Güncelleme Tarihi:
Sevgiyi genellikle sevilmişlikle ilintileriz çoğumuz. Sevmeyi bilmekle sevilmeyi birbirine pek de üzerine düşünmeden bağlarız, popüler kültür de bizi buna iter, çoğunlukla tecrübemiz de. ‘Bir Şey Olduğu Yok’u sanırım en çok bu önkabulü tepetaklak ettiği için sevdim. Babasının kim olduğunu bile bilmeyen, annesi tarafından hep görmezden gelinmiş, hiç sevilmemiş, hiç şefkat görmemiş bir genç kadının, kendisinin okuldan atılmasına neden olan arkadaşına ve arkadaşının üvey çocuklarına karşı içinde büyüyen, gelişen sevgi, insana umut ve neşe veriyor.
Kendi kendine okumayı söken, sekiz yaşında evin ekonomisini idare etmeye başlayan yoksul kasabanın örnek öğrencisi Lillian, sadece varlıklı kız çocuklarının kabul edildiği bir okula burslu giriyor. Daha kapıdayken, annesi “Lillian kırıcı olacak ama sen buraya ait değilsin” diyor. Görünmezleştiğini hissediyor, kızların hiçbiri ona bakmıyor. Biri hariç. Oda arkadaşı Madison Billings. Madison ile arkadaş oluyorlar, basket takımında oynuyorlar, konuşuyorlar, birbirlerine hafiften âşık oluyorlar ve bu masal, yıl sonuna doğru Madison’ın bir torba uyuşturucuyla yakalanmasıyla sona eriyor. Madison’ın babası, Lillian’ın annesinden yüklü bir çek karşılığında suçu Lillian’ın üstlenmesini istiyor. Tahmin edeceğimiz gibi, annesi kabul ediyor ve Lillian yaşamının bundan sonrasını odası spor odasına dönüştüğü için evin tavan arasında, iki markette kasiyer olarak çalışarak sürdürüyor. Bu arada Madison’la mektup arkadaşına dönüşüyorlar. Lillian’ın bu tekdüze yaşamı, Madison’dan gelen, kendisini yaşadığı malikâneye davet eden bir mektupla bölünüyor.
İşte buradan sonrası, Kevin Wilson’ın maharetli anlatımıyla şenleniyor. Madison, Lillian’dan dışişleri bakanlığını gözüne kestirmiş senatör kocası Jasper Roberts’ın intihar eden eski karısından olan ikiz çocukları Bessie ve Roland’ın bakımından sorumlu olmasını istiyor. Ancak güvenilir biri yapabileceği için Lillian’dan istiyor bunu çünkü Bessie ve Roland, üzüldüklerinde, öfkelendiklerinde, bazen ise bilerek tutuşuyorlar. Birden bedenleri alev alıyor, kendilerine bir zarar gelmiyor ancak etrafı yakabiliyorlar. Koca bir evi yerle yeksan edebilecek ayaklı meşalelerin evde koşturduğunu düşünün. İşte bu çocukların bakıcılığını Lillian üstleniyor, elbette ücrete mukabil olarak. Hayatta hiçbir şeye ya da hiç kimseye bağlanmamış Lillian’ın iki öfkeli ve öfkeliyken alev alan çocukla kurduğu ilişkinin dönüşümü sizi de neşelendiriyor, duygulandırıyor, o üç yalnız kalbin birbirine bağlanması sizi de onlara bağlıyor.
Lillian’ın başlangıçtan itibaren bu zengin ve nüfuzlu ailenin tüm işlerini halleden, giderek onlara benzemiş bir çeşit soğuk nevale Carl’la, evin aşçısı Mary Jane’le, Madison’la, kocası Jasper’la ve “insana dönüşmüş pahalı bir oyuncak ayıya benzeyen küçük oğulları” Timothy ve elbette Bessie ve Roland’la yaşadıkları, sınıfsal ve duygusal çatışmaları, sevgiye, arkadaşlığa dair düşüncelerimizi genişletiyor. Ani duygu değişimleri sizi son ana kadar kitabın hissinin içinde tutuyor. Sonunu az çok tahmin ediyorsunuz elbette ama bu aldığınız zevki biraz olsun azaltmıyor. Lillian’ın o iki yalnız, yanan çocukla kurduğu bağ, gözlerinizi yaşartıyor. Bunu da öyle canınızı yakan bir duygusallıkla değil, eğlendirerek, güldürerek yapıyor Kevin Wilson.
BİR ŞEY
OLDUĞU YOK
Kevin Wilson
Çeviren: Selen Ak
Domingo Yayınları, 2021
272 sayfa, 44 TL.