Güncelleme Tarihi:
En belirgin tutkum, dünle bugünü karşılaştırmaktır. Hangi alan olursa olsun, hangi tür olursa olsun bunu mutlaka yaparım. TÜYAP’taki kırtasiye fuarını gezerken yıllar önceye gittim. Dolmakalemlerin hâkim olduğu, mürekkeplerin rafları süslediği günleri anımsadım. Bu cümleden bir yok oluş anlamı çıkarmayın.
Fuarın açılışında ben ve Nabi Avcı birer konuşma yaptık. O ayrıca kurşunkalem meraklısıdır. Konuşmasında Einstein’ın görecelik keşfini kurşunkalemle kâğıda yazarak başardığını anlatarak bizi biraz geride bıraktı.
Kuşakların yazı biçimi, kırtasiyeyi algılama düzeni de değişiyor. Dolmakalem kadar tükenmez ve rollerball’u da tercih ediyorlar. Herkesin acelesi var, soluk soluğa bir yaşam... Kırtasiye firmaları da çabuk kuruyan kalemler yapıyor. Anlaşılıyor ki insanların bir kalem mürekkebinin kurumasına bile sabırları kalmamış.
Aslında fuar dışında da dolmakaleme itibar var. Kırtasiyeci dostlarımın dükkânlarına gittiğimde hâlâ hediye için dolmakalem alanların sayısı azımsanacak kadar değil. Hatta üzerine armağan edecekleri kişinin ismini de kazıtıyorlar.
Kalem üreticileri günümüz alıcısı için bazı pratik çözümler de uyguluyor. Gece yarısı bir kalemde sorun çıkarsa evinizden o saatte çıkmayıp yollara düşmeyesiniz, gece gece tamirci aramayasınız diye...
Bir Alman firmasının ürettiği tükenmezkalemin başında ‘stylus’ var; açınca içinden bir tornavida, bir yıldız çıkıyor. Kaleminizin mürekkebi tükendiğinde ona mürekkep zerk edecek enjeksiyon makinesi de var, çantanızda taşıyabilirsiniz ama uyuşturucu kontrolünde başınıza iş açabilir!
Bir başka dolmakalem firması da küçük tamirleri yapabileceğiniz aletleri kalem kutusunun içine koymuş. Dolmakalemin, rollerball’un mürekkebinin çabuk kurumasını sağlamak da bir ihtiyaç. Çünkü artık kurutma kâğıdı pek bulunmuyor. Stylus o kadar gerekli ki kurşunkalemlerin bile tepesine koyuyorlar.
Kırtasiye bir bütünlüktür, hele kurşunkalem kullanıyorsanız silgi vazgeçilmez bir ihtiyaçtır. Yumuşak yanı olduğu gibi sert yanı da vardır
Çünkü dolmakalemle yazdığınız yazıyı da o sert tarafı siler.
Şimdi silgilerin de boyutu büyüdü.
Üzerlerine de şu tür yazılar yazıyorlar: ‘Büyük yanlışlar için.’
Başka bir silgi yazısı: ‘Eğer hiç yanlış yapılmasaydı bunlara ihtiyaç duyulmazdı.’
Daktilolu yıllarda, daktilo ile yazılmış yazıyı silecek silgiler de vardı. Bilgisayarlar silgilerin egemenliğini azalttı. Hemen herkes artık kaplumbağa gibi sırt çantalarıyla dolaşıyor. Her şeyi içine dolduruyorsunuz. Yanında da bir küçük su şişesi...
Nabi Avcı, eski bir geleneği sürdürüyor. Ceketinin üst cebine bir dolmakalem koyuyor, klipsi de dışarıdan görünüyor. Eskiden Beyoğlu’na çıkanlar, İstiklal Caddesi’nde gezenlerin ceket cebinde mutlaka bir dolmakalem olurdu. Ama artık ceket giyen yok ki dolmakalem konulsun.
Abdullah Kiğılı artık takım elbisenin gençler tarafından alınmadığını söylemişti. Anlayamadığım; insan ajandasını nereye koyar, kalemini ne yapar, bez mendilini, cebi olmazsa ne yapar? Diyeceksiniz ki kalem de kullanılmıyor, kâğıt mendil de bezi tahtından indirdi.
Kırtasiye için yas tutmaya da gerek yok. Kitap satan mağazalarda bile kırtasiye var. Ne yazık ki sattıkları malın yedeğini bulundurmuyorlar.
Babıâli hâlâ kırtasiyenin başkenti. Bir milletvekili dostum Tarihi Yarımada’nın geliştirileceğini, kırtasiye başta olmak üzere canlandırılacağını söylemişti; bekliyorum, destek vereceğim vaadinde de bulundum. Dolmakalem kullananlara bir tavsiyem de var: Kartuşların içindeki mürekkep zamanla uçuyor. Ben uzun süre önce aldığım kartuşların içinde mürekkep kalmadığına tanık oldum.