Güncelleme Tarihi:
Belgeseliniz 'Uzun Yolculuk'un hikâyesi nasıl başladı?
'Uzun Yolculuk', bir göç hikâyesi anlatıyor. Aslında çok da fazla bilinmeyen bir hikâye...1800’lü yıllarda dünyanın dört bir tarafından ‘fırsatlar ülkesi’ olarak anılan Amerika’ya doğru büyük bir göç yaşandı. Sanayi Devrimi'nden sonra Avrupa’da patlayan işsizlik bu göçü hızlandırdı. Bu göç hikâyelerinin kimi film oldu beyazperdeye aktarıldı kimi roman oldu. Peki Anadolu’dan Amerika’ya bir göç yaşanmadı mı? İşte bu sorunun cevabı, belgeselimizin çıkış noktasıydı. Amerikan Nüfus Arşivleri kayıtları gösteriyor ki 1800’lü yılların sonu 1900’lü yılların başında Anadolu’dan Amerika’ya da büyük bir göç yaşandı. Bu rakam 400 bindi! Göç eden Müslümanların sayısı ise bu dönemde 50 bindi. Bu hiç de azımsanmayacak bir rakam. Buraya kadar anlattıklarım aslında Anadolu’dan Amerika’ya doğru yaşanan göçle ilgili araştırma yapanların da ulaşabilecekleri bilgiler. Ama ben bu göçle özel bir bağım var. O da iki dedemin de o tarihlerde Amerika’ya göç edenler arasında yer alması. Yıllarca aile içinde hep bu hikâyeyi duydum. Bu hikâyelerle büyüdüm. Gazetecilik mesleğimin avantajlarıyla da uzun yıllar araştırmalar yaptım ve belgesel için hazırlıkları tamamladıktan sonra kolları sıvadık. Bir bakıma 'Uzun Yolculuk', benim için dedelerimin izini sürmekle eşdeğerdi.
Belgeselinizde birçok şehirde ve özellikle göçün olduğu Amerika'da çekimler yapmışsınız. Büyük çaplı bir araştırmaya girişmişsiniz...
Kesinlikle. Dediğim gibi bu göç hikâyesine aşinalığım 40 yıl öncesine dayanıyor. Ama birçok belge taradık, gazete arşivlerine girdik, bu konu hakkında yazılmış kısıtlı da olsa kitapları inceledik. 'Uzun Yolculuk' için de Amerika’ya kadar gittik. Orada Ellis Adası’ndaki göçmen kayıtlarını inceledik; New York Halk Kütüphanesi'ndeki arşivlere daldık, Boston’da Türklerin yaşadığı bölgelerde bulunan belgelere ulaştık. Harput ve Kiğı başta olmak üzere Anadolu’daki ilginç hikâyelere ulaştık. 'Uzun Yolculuk’u hakkıyla anlatmak için büyük çaplı bir araştırma şarttı. Biz de bunu yapmaya çalıştık.
Belgeselde göçün özellikle Harput'tan yoğunlaştığını görüyoruz...
Harput, Osmanlı döneminde çok önemli bir ticaret merkeziydi. Özellikle Ermenilerin yoğun
olarak yaşadığı bir kentti. O dönemde Harput’ta Amerikan konsolosluğu, Amerikan Hastanesi, Amerikan Koleji var. Amerika hakkında misyonerler kentin dört bir yanında propaganda yapıyordu. 1900’lü yıllar Osmanlı adına zaten çok zor yıllardı. Kıtlıklar, bitmek bilmeyen savaşlar… Amerikalı misyonerlerin Harput ve civarındaki anlatımlarından Harputlular etkileniyordu. Sadece Ermenilerden değil Türk ve Kürtlerden de gidenler oldu. Anadolu’nun dört bir yanından Amerika’ya göç yaşanıyordu ama bu anlattığım nedenlerden dolayı Harput, Amerika’ya göçün merkeziydi diyebiliriz.
Belgeselinizi sadece rapor ve arşivlere dayandırmamışsınız; içinde Ali Sürmeli, Rıza Akın gibi oyuncuları alıp olayı hikayeleştirmişsiniz de...
Belgeselimiz metinlerini gazeteci arkadaşım Bülent Günal yazdı. Kendisiyle zaten yıllardır bu proje üzerinde çalışıyorduk. Bülent 2000’li yılların başında Amerika’ya göçle ilgili ilk haberleri yapan gazetecilerdendi. Ayrıca kendisinin yine bu göç hikayesini anlatan 'Harputlu Hasan' adlı bir romanı var. Biz de belgeselde 'Harputlu Hasan'dan esinlenerek iki çocuğu Harput’tan Amerika’ya kadar götürdük ve Hasan’ı yaşlandırıp döndürdük. Belgeselin ana omurgasından bu dramalar vardı. Dramalara paralel olarak da konunun uzmanlarıyla yaptığımız röportajları ekledik. Bizimki bir tercih. 'Uzun Yolculuk' ağır bir konu. Çok önemli bir göç hikayesi. Bu hikayeyi tam tekmil anlatırken izleyiciyi de çekmek adına dramalara yer verdik. Sağ olsun Ali Sürmeli de Rıza Akın da Coşkun Çetinalp de dramalarımızda yer aldı. Hepsi çok değerli oyuncular. Ali Sürmeli, Hasan’ın babası Koca Hüseyin’i canlandırıyordu. Belgeselimize verdikleri destekten dolayı sizin aracılığınızla tekrar kendilerine teşekkür ediyorum.
Bugüne kadar aldığınız yorumlar nasıl?
Çok güzel geri dönüşler aldık. Belgeselimiz 120 dakika. Ama festivalde 88 dakikalık bölümünü yayınladık. Kısa bir belgesel değil. Ama buna rağmen hem bilgiyi hem duyguyu aktarmaya çalıştık.Çünkü göç başlı başına büyük bir hadise. Sosyolojik açıdan değerlendirilmesi gereken birçok yönü var. Elbette konunun iktisadi yönleri var. Ama bir de insani yönü var. Düşünsenize 20 yaşında adam, hayatında deniz görmemiş, yürüyerek Harput’tan istanbul’a kadar geliyor; hamallık yapıp gemi bilet parasını denkleştiriyor Amerika’ya gidiyor. Geride anası, babası, kiminin eşi, çocuğu var. Ve 30 yıl sonra gencecik adam saçlarına aklar düşmüş halde, çok ağır şartlarda çalıştıktan sonra memleketine dönüyor. Kiminin anası babası ölmüş, kiminin eşi, çocuğu. Ve kiminde büyük bir pişmanlık var. Evet kazanılan bir para var ama kaybedilen koca bir hayat da var bazıları için. Bu göç hikâyesinde bu duygulara da yer verdik. Bunlar da izleyicilerin çok ilgisini çekti.
Ali Sürmeli'nin rolünü canlandırdığı Hasan'ın babası ''Ne kadar yakın olsan da, uzak olsan da içimde hep parlayacaksın'' sözünü anımsadım bir an. Gurbette iken çekilen özlemin dile vurması bu sanırım...
Bu sahne 'Harputlu Hasan' romanından alıntı. Romanda daha detaylı anlatılıyor o duygu. Hasan’ın babası Koca Hüseyin, oğlunun gideceğini anlıyor ve onu bir bakıma teselli etmek için, gökyüzündeki ayı, yıldızları gösteriyor, "Ne kadar uzak olsan da hep parlayacaksın içimde" diyor. Yani ne kadar uzağa gitsen de hep burada, kalbimde olacaksın. Sahnenin çekildiği anda çok duygulandığımı söyleyebilirim.