Güncelleme Tarihi:
Minnoş bir ev kedisi, tüm sempatikliğini kuşanarak kedigiller familyasının karşısına dikilip “Selam, ben Simon. Ben bir kediyim, tıpkı sizin gibi” derse neler mi olur? Bu familya; aslan, çita, puma, panter ve kaplan gibi ormanın en afililerinden oluşuyorsa tepkileri tahmin etmek zor olmasa gerek. Önce alaycı bir kahkaha tufanı kopar, ardından bizim ufaklığı ‘kedi’ olmadığına ikna etme çabaları. Öyle ya, Simon’un başında yeleleri yoktur. Üstelik nerede kısa boylu ve şişman Simon, nerede tüm hayvanlardan hızlı koşan, uzun bacaklı çitanın endamı! Cangılda yaşamayan, yağmur ormanlarının adını bile duymamış Simon mu kediymiş, hadi oradan! Hem rengi de bir kedi için uygun değil ki. Kedi dediğin panter gibi simsiyah olur. Yok yok, kaplan gibi turuncu. Bu grilikle olsa olsa bir faredir de farkında değildir Simon. Yazar, tam bu noktada harika bir anahtar tutuşturuyor Simon’un eline. Bir tek aslanın yelesi varsa, sadece panter siyah ve kaplan turuncuysa, hiçbiri puma kadar yükseğe zıplayamıyor ya da çita kadar hızlı koşamıyorsa nasıl oluyor da hepsi kedi oluyor da bir tek kendisi olamıyor? Simon can alıcı soruyu soruyor ama kendisinin de bir kedi olduğunu ispat etmeye yetmiyor. Birazcık daha yolu var ama kendinden o kadar emin, o kadar tereddütsüz ki, kolay kolay pes edeceğe benzemiyor.
İsrailli yazar ve illüstratör Galia Bernstein, cümlelerden taşıp resimlere uzanan mizahi anlatımıyla farklılıklarımızın aynılığımızı yok edemeyeceğini karşı konulmaz biçimde ortaya koyuyor. Arkadaşlarının alaycı ve küçümseyen bakışlarına karşın Simon’un biraz alıngan ama hep vakur duruşu dünyaya sesleniyor; korkma, utanma, vazgeçme, kim ne derse desin, sen bir kedisin!
BEN BİR KEDİYİM
Galia Bernstein
Çeviren: Olcay Mağden Ünal
Uçanbalık Yayınları, 2018
32 sayfa, 28 TL.
MASAL BU, OLUR MU OLUR!
Ayla Çınaroğlu’nun eşsiz dizelerinden oluşan masalı ve Mustafa Delioğlu’nun rengârenk, iç ısıtan çizimleriyle aya uzanıyoruz. Sıcak mı sıcak bir yaz günü odasında uyuyamayan, toplayıp yorganı yastığı, soluğu damda alan bir ufaklığın peşine takılıyoruz önce. Dama çıkılır da ay ışığında hayallere dalınmaz mı hiç? İyi ama o hep aydınlık, güleç yüzlü ay, bu gece neden kaşlarını çatmış? O böyle asık suratıyla küs gibi durursa ufaklık nasıl hayal kuracak, nasıl uyku girecek gözüne? Peşine takıldık bir kere, vazgeçmek olmaz. Şimdi de bir demircideyiz. Uzun mu uzun, sağlam mı sağlam bir maşa alıyoruz yaşlı demirciden. Meğer ufaklığın niyeti gökyüzündeki koca ayı bir o yana bir bu yana çevirmek, cazur cuzur kızaran bir bazlamaya dönüştürmek ve bir lokmada mideye indirmekmiş. ‘Ayyyy... Ay!’, diye kahkahayı koyverip olacakları izlemeye devam edelim. Bazlama niyetine tersyüz edilince o dazlak sandığımız ayın gür mü gür saçları çıkıvermesin mi ortaya. Bir de özgür özgür salıverince upuzun saçlarını, şaşkınlıktan ufaklığın da bizim de ağzımız açık kalıyor.
Madem ayın saçları var, her yeri parsel parsel eylemek için pusuya yatmış birilerine de ay doğmuş demektir. Hızını alamayan yap-satçılar tel tel saçlara tutunarak aya tırmanmaya, oraları da pazarlamaya kalkarlar mı dersiniz? Masal bu ya, olur mu olur.
AYYY... AY
Ayla Çınaroğlu
Resimleyen: Mustafa Delioğlu
Yapı Kredi Yayınları, 2018
32 sayfa, 18 TL.