‘Kendi tarihimizin acısını derinden hissettim’

Güncelleme Tarihi:

‘Kendi tarihimizin acısını derinden hissettim’
Oluşturulma Tarihi: Mart 05, 2020 15:47

Yeni romanı ‘Vadi’de 12 Eylül darbesinden sonra köklerini bulan Suphi’nin film gibi hikâyesini anlatan İnan Çetin, “Hikâyenin merkezinde 1938’de yaşanan bir kıyım sonrasının serüveni var. Ama aynı zamanda bilinmeyenin ya da bilinmek istenmeyenin kalbine doğru bir yolculuktur ‘Vadi’. Kendi tarihimizin müthiş kederini ve acısını derinden hissettim ‘Vadi’yi yazarken” diyor.

Haberin Devamı

Yeni romanınızdan önce yazarlık serüveninize odaklanmak istiyorum biraz. Öyküden romana geçtiniz. İki tür arasında nasıl bir disiplin farklılığı söz konusu?
Roman yazmak tamamen bambaşka, farklı bir süreç. İki öykü kitabım ‘Bin Yapraklı Lotus’ ile ‘İçimizdeki Şato’nun yayımlanmasından sonra roman yazmaya karar verdiğimde roman disiplinini tanımıyordum, sadece teoride ve okuduklarımdan biliyordum. İlk romanım ‘İblisname’yi yazdığım süreçte roman disiplinini tanıdım. Romanda dilin yanı sıra bilginin, birikimin, yaşanmışlığın da önemli rolleri var. Öykü disiplini daha çok dile yaslanır ama romanın uzun soluklu serüveni daha fazlasını istiyor. Romanın kafamdaki inşa süreci epey uzun sürüyor; her karakteri, olayı, durumu tek tek planlıyorum ama yine de yazma sürecinde beklenmedik sapmalar oluyor. Bu sapmalara kendimi hazırlamam gerektiğini öğrendim, bunun için gerekli olan da dil, bilgi, birikim, yaşam deneyimi. Yine de hayatta olduğu gibi kurguda da beklenmedik olayların üstesinden gelmemiz epey zorlu bir süreç.

Peki, nerede kendinizi daha rahat hissediyorsunuz; öyküde mi romanda mı?
Aslında yazmak bir anlamda kendinizi hayatın zevklerinden mahrum etmek demektir. Yalnızlığa mahkûm oluyorsunuz, parasızlığa mahkûm oluyorsunuz. Bu bakımdan öykü de roman da aynı şeyi sunuyor bana. Ancak masaya oturduğumda roman yazıyorsam daha rahatım. Nedenini bilmiyorum, anlatamayacağım bir duygu.

Öyküde mesai yapmış hemen her yazar, öyküden edindikleri dil hassasiyetlerini romana da taşıyor. Ben sizin romanlarınızda da bunun görüldüğü kanısındayım. Farklı disiplinler olmasına rağmen öyküden öğrenip romanlarınızın dünyasına taşıdığınız neler var?
Çok doğru. Bir edebiyatçının ilham kaynağı her şeyden önce dildir. Anlatacak bir hikâye bulursunuz ama ona can verecek diliniz yeterince zengin değilse ortaya ne çıkacağı meçhuldür. Kısa ya da uzun ne yazarsa yazsın zihninde uçuşarak hikâyeye can veren, yazarın harfleri, kelimeleri, sözleridir. Öyküde öğrenip romanın dünyasına taşıdığım o kadar çok şey var ki. Ancak roman her zaman benden etrafımı, doğayı, insanı, hislerimi, sezgilerimi ve daha fazlasını iyi tanımamı, gözlemlememi, bilinçaltımdan yüzeye çıkan hikâyeme kendimden bir parçaymışçasına sahip çıkmamı istiyor, dahası beni buna zorluyor.

Haberin Devamı

Yeni romanVadi’ye gelirsek... Sizin için nasıl geçmiş bir sürecin romanı ‘Vadi’? Neler yapmak istediniz, merkeze aldığınız meseleniz neydi, duygusal anlamda ya da psikolojik olarak sizi zorlayan noktaları var mıydı ele aldığınız hikâyenin?
Uzun, kökleri derinlerde olan bir süreç benim için. Bir insanın yaşadıklarıyla empati kurabilmeyi, kendi bedenimin, zihnimin sınırlarını aşmayı istedim, ki ‘Vadi’yle bu sınırları aştığımı söyleyebilirim. Ne yapmak istediğime, merkeze almak istediğim meseleye gelince... 70’lerde Kemal Tahir’i okuyup kendi tarihine bakış açısını değiştirmesi gerektiğini anlayan bir kuşak vardır, o kuşağın anladığını, hissettiğini ‘Vadi’yi okuyanların da anlayıp hissetmesini istedim. Hikâyenin merkezinde 1938’de yaşanan bir kıyım sonrasının serüveni var. Ama bununla sınırlı değil, bilinmeyenin ya da bilinmek istenmeyenin kalbine doğru bir yolculuktur ‘Vadi’. Kendi tarihimizin müthiş kederini ve acısını derinden hissettim ‘Vadi’yi yazarken. Duygusal ya da psikolojik olarak çok etkilendim. Hobbes, “İnsan insanın kurdudur” diyordu. ‘Vadi’de bu söz bir adım ileri taşınıyor: İnsan insanın canavarıdır. Fakat bu bile insanın yaşama sevincini, hayatta kalma direncini kırmaya yetmiyor. Yanlış yöntemlerle doğru hedeflere ulaşılmıyor.

Romanda “Gerçekle hayalin, bu dünyayla öbür dünyanın, akılla akılsızlığın, derken her şeyin birbirine karıştığı yerdeyim” diyor kahramanlarınızdan biri. Romanın atmosferini de anlatan bir cümle olarak kabul edebilir miyiz bunu?
Romancı için önemli olan bir dünya yaratmaktır. Kıyımda bebeğini kaybetmiş bir anne, annesini kaybedip onun kanıyla hayatta kalmış bir bebek, inanılmaz bir dirençle kaybettiklerini yeniden yaratmanın gücünü ve iradesini gösteren insanlar. Aslında neyin gerçek neyin hayal olduğunu anlamak çok kolaydır bu dünyada, karmaşıklığı anlamak da. Ama ‘Vadi’deki dünya, tıpkı bir insan bedeni gibidir. Bir insanın bedenini düşünün; kimya, sıvılar, hücreler, sistemler derken içinde bulmacamsı bir evren saklı. ‘Vadi’nin atmosferini bir bedene benzetebiliriz. Gerçek, varlığından şüphe duyulmayan ama bir o kadar da akıl erdirilemez bir evrenle kuşatılmış.

VADİ 

‘Kendi tarihimizin acısını derinden hissettim’

İnan Çetin
Yapı Kredi Yayınları, 2020
299 sayfa, 28 TL.

 

Haberle ilgili daha fazlası:

BAKMADAN GEÇME!