Güncelleme Tarihi:
YAPI Kredi Bankası’nın kurucusu, bankanın kültüre yatırım yapmasını öngören Kâzım Taşkent’le çok genç yaşta, İstiklal Caddesi’ndeki Yapı Kredi Bankası binasında tanışmıştım.
Annemin büyük dayısı Osman Bayraktar, onu Almanya’dan tanıyordu. İki eski dost buluşacaklardı ve ziyaretine giderken beni de götürmüştü. İleri görüşlülüğü ve ufkunun genişliği ilk tanışmamızdan aklımda kalanlardı...
Daha sonra bir ödül dolayısıyla, bir dergi öneri toplantısında bir araya gelmiştik.
Bankanın kültüre önemli yatırımları vardı. Kültür işlerinin başında Vedat Nedim Tör yer alıyordu. Ruhi Su, Anadolu’yu dolaşır, türküleri, uzun havaları derlerdi. Galata’daki binada onları dinlemeye giderdik... Yapı Kredi Bankası o dönemde bazı kültür yarışmaları da düzenlemişti.
Resim yarışmasının kazananı Aliye Berger, müzik yarışmasının kazananı ise Bale Süiti ile Bülent Tarcan olmuştu.
Banka, bir de çocuk kitapları yarışması açmıştı. Usta öykücü, yazar Mehmet Seyda, her zamanki gibi rumuz isimle katıldığı yarışmadan, ‘Bir Gün Büyüyeceksin’ kitabıyla birincilik ödülünü kazanmıştı.
Taşkent, ödül vesilesiyle tanıştığı Mehmet Seyda’ya bir dergi projesinden söz etmiş. Seyda da jürinin başkanı Tahir Alangu, Demir Özlü ve beni bu projeyi görüşmek için Taşkent’le buluşturmuştu...
Basın İlan Kurumu’nda görev yaptığı yıllarda tanışmıştık Seyda ile. Öyküleri beni daima en çok etkileyen isimler arasında yer almıştı.
Kâzım Taşkent, çay saatinde bizi çağırmıştı. Masada pastaneden alınmış hazır çörekler, börekler yoktu. Ev yapımı çöreklerin yanında beyazpeynir ve portakal reçeli ikram etmişti.
Nasıl bir dergi istediği üzerinde konuştuk uzun uzun.
Türk kimliğini, gerek kültür gerek başka özellikleri açısından tanıtmak için bir dergiydi aklındaki...
Bir Türk’ün her halde, her durumda nasıl davrandığı, nasıl yaşadığı incelenecekti. DNA tartışmaları bile derginin konuları içinde olacaktı.
Düşünmemiz için bir tespitini bize aktardı. Örnek olarak da, Türk halkının yoğurdu bildiği kadar sütün özündeki ‘kazein’i de bildiğini ve asırlar önce kazeini sütten ayırabildiğini anlatmıştı.
Geniş bir konu zenginliğini içeren bu dergiyi bizim hazırlamamız mümkün değildi. Bizi davet ettiği için teşekkür ettik ve ayrıldık. Ne yazık ki bir daha bu proje konuşulmadı, hayata da geçmedi.
Mümkün olsaydı Mehmet Seyda’nın da içinde olacağı böyle bir dergi, Türk kültür tarihinde sıradışı bir yere sahip olacaktı.
Seyda, edebiyatımızda oldukça önemli ve daima hakkı yenmiş isimlerden. Ne yazık ki öyküleri hâlâ yeniden basılmayı bekliyor. Onu okumadan Türk öykücülüğü üzerine verilen yargılar eksik olur.