Güncelleme Tarihi:
Elena Ferrante’nin üçüncü romanı olarak 2008’de yayımlananan ‘Karanlık Kız’ yazarın başyapıtı sayılan dört ciltlik ‘Napoli Romanları’nın habercisi sayılabilir. ‘Napoli Romanları’nın dördü de geçen yıl Türkçeye çevrilmiş, böylelikle Elena Ferrante ile ‘tanışmıştık’. Tanışmıştık demem lafın gelişi; Ferrante’nin kim olduğu gizemini hala koruyor. 1992 yılında yayımlanan ilk romanından bu yana pek çok dünya diline çevrilip çok sayıda okuyucu edinmesine, hatta 2016 yılında Time dergisi tarafından gezegenin en etkili 100 kişi arasında gösterilmesine rağmen kimliğini açıklamayan Elena Ferrante hakkındaki bilgiler daha çok spekülasyonlara dayalı.
Kimliğini gizlemesinin yarattığı ilgiye bakarak bunun bir reklam kampanyası olduğunu iddia edenler de var elbette. Ne var ki Ferrante’nin söyleşilerine ve romanlarının içeriğine baktığımızda bilinçli bir aydın/yazar tavrı öne çıkıyor. “Kitaplar yazıldıktan sonra yazarlarına hiç ihtiyaçları yoktur” fikriyatından hareketle, Elena Ferrante adsızlığın kendi eserlerinin ön şartı olduğunda ısrarlı. Tamamlanmış bir kitabın bu dünyada yazarı olmaksızın da yoluna devam edeceğini anladığında yazma konusunda yeni bir şeyler öğrendiğini, kendi varlığını geriye çektiğinde kelimeleri kendi hallerine bırakmış gibi hissetiğini söylüyor.
Her şeyin herkese açık elektronik kayıtlar altına alındığı dünyamızda gizlilik de bir yere kadar. Nitekim röportajlarına, mektuplarına, romanlarının analizlerine, modern İtalya siyaseti hakkındaki bilgilerine, finansal kayıtlarına dayalı araştırmalardan bir yaşam öyküsü çıkartılmış; Elena Ferrante’nin 1943’te doğduğu, Napoli’de büyüdüğü, bir süre Pisa’da yaşadığı, klasik bir eğitim aldığı, evlenip boşandığı ve yetişkin çocukları olduğu kabul gören iddalar. Spekülasyonları bir kenara bıraktığımızda ise 1992 yılından günümüza kadar gelen parlak bir edebiyat hayatı çıkacak karşımıza; gerçek edebiyat okuyucularını ilgilendiren yegane gerçeklik...
Kumsalda
‘Karanlık Kız’ın anlatıcısı Leda, 47 yaşında, İngiliz edebiyatı dersleri veren, yetişkin iki kız çocuk annesi, boşanmış bir kadın. Uzun yıllar boyunca birlikte yaşadığı kızları yakın zamanda babaları ile yaşamak için İtalya’dan Toronto’ya taşınınca yalnız kalmış. Ancak üzülmemiş, aslında tuhaf bir rahatlama hissetmiş. Ders yılı bitiminde de özgürlüğün tadını çıkarmak için Napoli yakınlarındaki Ion kıyılarında altı haftalığına bir plaj evi kiralamış. Niyeti kitapları, ders planlarını bir kenara bırakıp gün boyun sahilde uzanarak kafasını boşaltmak.
Tatilin henüz ilk gününde kumsalda gözüne çarpan kalabalık bir Napolili aile boşaltmayı umut ettiği zihnini bambaşka anılarla dolduracaktır;
“O insanlar sinirime dokunuyorlardı. Ben de bunlardan farklı olmayan bir ortamda doğmuştum, amcalarım, kuzenlerim, babam aynı böyleydi; zorba bir samimiyet sergilerlerdi. (...) Gerektiğinde bayağı bir kırıcı ve zalim olurlardı. Annem babamın ve akrabalarının avam tabiatından utanırdı; farklı olmak isterdi, numara yapardı, o dünyanın içinde şık giyimli ve iyi yürekli hanımı oynardı. Ama ilk çatışmada maskesi düşerdi ve o da farklı olmayan zalimlikle ötekilerin tavırlarını ve konuşmalarını yansıtırdı(...) Hem onun adına hem kendi adıma ne çok acı çekiyordum, mutsuz bir insan olan onun karnından çıkmış olmaktan ne kadar utanıyordum.”
Napolili ailenin gelini Nina ve küçük kızı Elena ile yakınlaştığında çok yıllar önce, kendisini kaybolmuş bir kız gibi hissettiği, gençliğinin umutlarının vakitsiz bir şekilde yanıp kül olduğunu düşündüğü zamanlara uzanır. İstemdışı yaptığı bir davranış kendisi ve Nina’nın ailesi için tehlike potansiyeli taşıyan bir dizi olayı tetikleyecektir...
Anlatması zor şeyler
Yazılarında ‘anlatanın bile neler olduğunu bilmediği romanları’ tercih ettiğini söyleyen yazar, ‘Karanlık Kız’ın anlatıcısını da bu düşüncesine uygun biçimde kurgulamış. Başından geçenleri aktarmaya “Anlatması en zor şeyler, kendimizin bile anlayamadığımız şeylerdir” diyerek başlayan Leda, bu yaz tatilinde kendisinin bile neden yaptığını bilmediği bir eylemin muhasebesini yapıyor. Aslında bir iç dökme, yıllardır bastırdığı hayat tercihleri, aslında kadınlık durumuyla, annelikle ile bir yüzleşme diyelim buna. Bir oluşma ve çözülme hali...
Sahil kasabasına kendisine güvenli bir ruh hali ile adım atan Leda bir süre sonra kontrolden çıkacaktır. Başkalarıyla temasıdır Leda’yı kontrolden çıkaran. Napolili aile, Nina ve küçük kızı, Nina’nın tehlikeli bir flörte giriştiği Gino ve diğerleri ile girdiği ilişki, daha doğrusu rastlantısal çarpışmalar, Leda’nın kurguladığı sakin, tekil ve özgür tatil hayalini, giderek kimliğini çatlatıyor. Onun sağlam duruşunu bozan şey, yani onun başkalarına, başkalarının ona çarpması Leda’nın esas hikâyesini oluşturuyor. Çünkü “Bunları anlatmak demek, birbiri içine geçmek, karışmak; ifadelerin, kodların, türlerin kayıtlarının teknik olarak harmanlanması demek.”
Leda’nın hayat hikâyesi çevresindekilerle ilişkisi içerisinde sisler içinden yavaş yavaş bütünleşirken her şeyi anlatmıyor Ferrera. Çok ekonomik bir dille kaleme alınmış bu kısa romanda ‘söylenmemişler, söylenmişten daha çok konuşuyor’. Bu da Ferrante üzerine yazmayı zorlaştırıyor. Elene Ferrante romanlarını kısa bir yazı içerisinde tartışmak için onun kadar ekonomik yazmayı başarmak gerekir.
Pastoral bir sahil kasabasındaki huzursuzluğu, burada biraraya gelmiş insanların ahlaki kusurlarını, aile kurumunun barındırdığı şiddeti, başkalarının yükünü taşımanın verdiği rahatsızlığı, kısacası Akdeniz güneşinin altına gizlenen tüm rahatsız edici gölgeleri açığa çıkaran kısa ve çarpıcı hikayesi -suç işlenmemekle birlikte- iyi bir psikolojik gerilim örneği.
KARANLIK KIZ
Elena Ferrante
Çeviren: Eren Yücesan Cendey
Everest Yayınları, 2017
150 sayfa, 15 TL.